1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1916
Okunma

Merhaba eski dost’um...
Neresinden başlamalıyım anlatmaya bilemiyorum. Zira hangi köşesinden tutsam elimde kalıyor, kırgınlığımız ellerimde patlıyor durmadan. Şimdi diyeceksin ki bu yazdıklarının ne anlamı var, hatta belki hiç bir zaman okuyamayacaksın da bu yazdıklarımı. Aslında yine bencilce sadece kendimi rahatlatmak için ve içimde bağırıp duran o sitemli kadının çığlığını bastırmak, belki de susturmak için yazıyorum. Yazdıklarım olduğu gibi kalacak ve belki ben bile okumayacağım. Sadece yazınca rahatladığımı bildiğim için yazıyorum...
Ahh eski dostum... Neden böyle oldu veya böyle mi olmalıydı sonumuz bilemiyorum. Olmaması için keşke bir şeyleri değiştirebilseydim. Ben zor durumda kaldığımda sen yanımda değil miydin? Şimdi ben neredeyim! Bilsen, aslında ben de böyle olmasını hiç dilemedim. Mutsuzluğunda yanındaydım önceleri, sonra bir kırılma noktası nereden geldi, niye geldi bilemiyorum. Uzaklaştıkça uzaklaştık birbirimizin yakınlığından. Ve işte dün ve işte bugün en mutlu gününde bile yanında değilim. Mutluluğunu, uçan balonları uzaktan izleyip, uçtuğunda yitireceği korkusundan ötürü almaya hiç cesaret edememiş bir çocuk gibi, bende aynı uzaklıktan izliyorum seni. Dün içim kıyım kıyım ezildi, parçalandı, kesildi, doğrandı, hatta biçildi. Ama elim kolum kalkmadı bile, elim kolum bağlandı.
Yaşanan onca senenin hiç mi hatrı yoktu diyeceksin. Nitekim haklısın, vardı elbette, olmaz mı. Belki de sırf bu sebepten suskunluğa mahkum ettim ve uzaklaştırdım kendimi senden. Zira seni hep o güzel ve mutlu geçirdiğimiz günlerimizdeki gibi anımsamak istiyorum. Ben seni çok sevmiştim, hala seviyorum! Aramıza giren nifak ve gereksiz insanların hırçın varlıkları seninle olan hatıralardan bir şeyler kaybetmeme sebep olmadı. Zaman zaman sana çok kızdım. Yaptığın hatalara, yanlış adımlarına ve kendini değmeyecek şeyler adına harap etmene, sırf senin iyiliğin ve huzurun için hep kızdım, öğüt verdim kimi zaman, ahkam da kesmiş olabilirim. Ama inan senin hep iyisini ve güzelini hak ettiğini düşündüğüm inancımdan ötürü böyle saçmaladım. Bir çıkarım yoktu elbet ama senden yana, yaşayacağın doğru hayatından yana kazancım olabilirdi. Seni gördükçe içim huzurla dolabilirdi. Bazen de diyorum, acaba ben yalnızca görmek istediğim gibi mi görüyordum her şeyi, yoksa biz diye bir şey hiç mi yoktu da bir rüzgarda böyle manasızca savrulduk ayrı ayrı yollara...
Derin konuları konuşup da seni de üzmek istemiyorum bu mutlu gününde... Hala içimde bir yerlerde yaşattığım, kavga ettiğim o yegane insan sensin. Bugün evleniyorsun. Aklıma bu kutsal yolculukta sana eşlik edecek olan insanla ilk tanıştığınız an geliyor. Eve dönerken o heyecanını beraber paylaştığımız... Düğün gününe doğru enteresan hayallere dalışımız... Nikah şahidim mutlaka sen olmalısın, senin sayende tanıştık, çok mutluyum, diyip boynuma atılışın.... Ahh dostum, ben ne zaman bu kadar gaddarlaştım da vazgeçtim senden, peki ya sen bu kadar unutkan mıydın...
Bir kaç saat sonra artık dilediğim hiç bir an göremeyeceğim kadar uzağa gideceksin ve ben arkandan, vakitsiz bir kışa, hem de haziran ortasında yakalanmış gibi, titreyerek, gözyaşlarıyla sana elveda diyeceğim... Hatta inanmayacaksın ama ağlamanın hiç bir zaman hakkını veremeyen, hiç bir zaman hiç bir şeye ağlayamayan ben, daha şimdiden ağlama modlarına tutuldum.. Ahh daha değil, daha değil, daha erken..... Dilerim hep mutlu olursun, sen benim eskimeyen dostumsun.. Güle güle kuzucuğum...
fulya/haziran2011