Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
balıbey
balıbey

AŞK FEDAKÂRLIKTIR ..!

Yorum

AŞK FEDAKÂRLIKTIR ..!

3

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

2452

Okunma

AŞK FEDAKÂRLIKTIR ..!


Menzili Hicaz olan ticaret kervanına yetişmek için , canhıraş evinden çıkıp koşarken , yolda önünü kesen hırpani bir deli ile , Bağdatlının arasında geçen ayaküstü konuşmanın hikâyesidir bu.


─ Hayırdır hacı baba ..! Nedir bu telaş ? Bağdat’ı düşman mı bastı yoksa veba salgını mı var?

─ Ne düşmanı , ne vebası be adam ! Çekil yolumdan ! Kervan şehri aştı , ona yetişeceğim.

─ Ne kervanı bu ?

─ Sana ne bundan ey Allah’ın delisi ..!

─ Ölürüm de gitmem , ille de söyleyeceksin !

─ Anladım … Deli olmaya delisin de başımın belası mısın yahu ? Hacca gidiyorum ! Kâbe’ye gidiyorum ! Başka bir diyeceğin var mı ?

─ Ha ..! Demek her şeyi tamam ettin ?

─ Nasıl yani ?

─ Varsa eğer , çoluk çocuğu evlendirdin, borcun kalmadı , evinin bilmem kaç aylık ihtiyacını bıraktın . Komşularından hastası, borcu derdi olanların sıkıntılarını halledip , gönüllerini yaptın ve helâlliklerini aldın demek ki ?


─ Ohoo ..! Daha yok muydu sayacağın ? Komşum diye de malımın ortağı olmadılar ya ..! Elbette hastası olanı da var , borcu derdi olanı da .. ! Onların gönlünü etmeye , dertlerine derman olmaya kalksaydım , şu ikinci haccıma bile gidemezdim .

─ Maşallah ..! Maşallah ..! Hemi de ikince hac öylemi ?

─ Elhamdülillah ..! İkincisi olacak nasip olursa ?

─ Yediğin içtiğin senin olsun babalık .Ne gördün oralarda ? Resulullah (S.A.V ) Efendimizle hiç hasbihal edebildin mi ? Allah’ın hitabını gönül kulaklarınla bir kez olsun duyup da , kokusunu burcu burcu çekebildin mi ciğerlerine ? O’nu hiç evinde görebildin mi ? Anlat ecik ne olur ..! Çok merak ediyorum .

─ Fesuphanallah ..! Allah Beytullah’a sığar mı ey deli ?

─ Ey akıllı hacı efendi ! O zaman oraya niye Beytullah , Allah’ın evi diyorlar ? Eğer eviyse niye sığmasın ki ? O adı oraya veren , Allah’ın kendisi değil mi?

─ Aklımı karıştırma deli! Çekil artık gideyim.

─ Keşke olsaydı da , karışsaydı o kıt aklın . Peki ! Peygamberimizle de mi görüşemedin hiç ?

─ Kim görüşmüş ki ben görüşeyim ? Kabirde yatanlarla görüşülür müymüş ?

─ Yani ölülerle mi diyorsun babalık ?

─ Haşa ! Estağfurullah !

─ E ... Öyleyse niye görüşülmesin ? Demek ki ölü olan sensin. Allah’ın habibi , Kâinatın Efendisi taru taze durur orda . Kâinat, Allah’ ın O’na olan aşkı hürmetine varlığını sürdürür . Cümle yıldızlar , felekler ve zerreden kürreye herşey , o aşkın hürmetine hareket halindedir . Hiç birşey yoktur ki hareketsiz olsun . Şu yerde çakılı sandığın taş bile ... Asıl Beytullah gönüldür . Ama senin gibi ölülerin değil , bizim gibi ölümsüz dirilerin gönlüdür. "Komşusu aç yatarken tok gezen bizden değildir." buyuran aşk Peygamberiyle görüşmek kim sen kim , ey yürüyen ceset..! Önce gariplerin gönlüne gir ki , asıl Beytullah’ın o gönüller olduğunu göresin . Sen hiç duymadın mı Hasan-ı Basri’yi ?

─ Kimdir bu Hasan ?

─ O’nu anlatmaya kalkarsam , senin kervan Kâbe’ye ulaşır . Sen şimdi var git hacı baba ! Kervanda bir bilen çıkar elbet .

Bu hikmetli sözlerle kafası iyice karışan Bağdatlının gönlünde kasırga esmeye başlar . Hem koşar , hem düşünür . bu arada unutmayayım diye de , üç beş adımda bir "BASRALI HASAN" diye mırıldanır .

Kervana yetişir nihayet . Hoşbeşten sonra olup bitenleri anlatır yanındakilere . Onlar da ; kervanda şu an aslen Buharalı olup , Anadolu’ya yerleşen ve o taraflardan geçerlerken katılan , çok güzel yüzlü ulu bir şeyhin misafir olduğunu ve o geleliden beri , kervanın başka bir hâl aldığını , günlerdir yol yürümelerine rağmen ne insanların ne de hayvanların yorgunluk hissetmediklerini söylerler.

Geceleri herkes uykuda iken şeyhin , etrafı gezip kolaçan ettiğini ve yanlarından geçtiğinde ise etrafa çok tatlı bir fesleğen kokusu yayıldığını anlatırlar Bağdatlı’ya .

Bunları dinleyen son gelen yolcunun merakı ve gönül fırtınası iyice artar . Bir öğle yemeği molasında , hazretin huzuruna varmaya karar verir .

Şahini andıran bakışlarıyla , Bağdatlıyı süzen şeyh tebessümle ;

─ "Hoşgeldiniz ! Görürüz ki , deli derviş sizi iyi hırpalamış . İyi ki de hırpalamış . Zira emanetin bizdedir . Verelim ki , gönüller sultanı Hasan-ı Basri Hazretleri de , bizden incinmesin ." diyerek başlar inciler saçmaya kervanda bulunanlara . "Sahabeyi görme şerefine erdiğinden , kendilerine "Tabiin" denilen kutlu zümrenin en güzel simalarından birisi de Hasan-ı Basri’dir . Yani Basralı Hasan.

Kâinatın Efendisi ve baharın ta kendisi olan aşk Peygamberi Hz. Mustafa (S.A.V.) ’nın "Ben ilmin şehriyim , Ali ise kapısıdır." buyurduğu , veliler şahı Hz. Ali’nin dönemine , çocukluğunda yetişen Hasan-ı Basri , ondan maddi ve manevi ilimleri tahsil etmiştir . O yüzden bu ümmetin alim ve evliyası içinde oldukça seçkin bir yeri ve makamı vardır . Gönüler sultanıdır .

Hepsi de yüksek bilgi ve irfan ile donanmış alimlerden oluşan öğrencilerine hitaben "Sizler eğer sahabeyi görseydiniz , onların kendilerini birbirlerine can feda edişlerine şahit olsaydınız , bunlar deli midir nedir derdiniz . Şayet onlar da sizi ve halinizi görselerdi , bunlar zındık mıdır nedir derlerdi" meşhur sözünün sahibidir Hasan-ı Basri ...

O yılın mevsiminde , hacca gitmeye niyetlendiğini öğrenen ve istikâmetleri de Mekke olan kervanın sahipleri hazrete rica ederler ;

─ "Sultanımız ! Lütuf kabul buyurursanız eğer , bizim kervanımıza teşrif etmenizi istirham ediyoruz." derler. O da ;

─ Peki ! deyip , birkaç gün sonra kalkacak olan kervana yetiştirmek için yol hazırlığına başlar .

Kalan eksiklerini tamamlamak üzere evinden çarşıya giderken , yolda ağlayan bir çocuğu görünce yanına yaklaşarak ;

─ "Yavrum ! Niye ağlıyorsun ?" diye sorar . Çocuk ;

─ "Şehrin dışında arkadaşlarımla oynuyordum . Karnım acıktığı için geri dönerken , önünden geçtiğim bir evden et kokusu geldi burnuma . Çok güzel kokuyordu . Ben de gidip istedim ama o teyze vermedi . Onun için ağlıyorum." deyince ;

─ "Sen gel bakalım benimle ! Tut elimden ve beni o eve götür." der. Evin önüne geldiklernde kapıyı çalar . İçeriden ;

─ "Kim o ?" nidası gelir.

─ Ben Hasan !

─ Buyurun efendi ! Ne istiyorsunuz bizden ?

─ Hatun ! Bu çocuk et istemiş , siz vermemişsiniz , doğru mu ?

─ "Evet doğru . Ama bize helâldir , ona haram !" cevabını alan Hasan-ı Basri hazretlerinin şaşkınlığı artar ve ;

─ "E ... Canım ! Size helâl olan , ona niye haram olsun?" der . Kadıncağız ;

─ "Efendi ! Kocam öleli bir kaç yıl oldu . Çok fakiriz . Yetimlerime ekmek bile bulamazken , ağızlarına yıllar var ki et girmedi . Evin ardındaki çöplüğü gezerken , yeni ölmüş bir köpek leşini aldım getirdim . Yıkayıp temizledikten sonra , kazanda kaynatıyordum ki , çocuk kapıyı çalıp et istedi . Ben nasıl veririm bundan ona . Bize helâldir , çünkü fakiriz . Ama çocuğa değil . O yüzden veremedim . Yoksa ben bir anayım . Bir çocuğa nasıl şefkatsiz olurum da yemek vermem ?" dediğinde , Basralı Hasan Hz.nin gözleri dolar .

─ "Hanım kızım ! Bekle beni hemen geleceğim ." diyerek oradan ayrılıp eve gelir koşarak . Biriktirdiği hac parasının tamamını hanıma getirir ve "İşte kızım ! Sizin hakkınız olanı getirdim . Eğer daha fazla olsaydı onu da getirirdim . Bundan sonra gözüm de kulağımda sizdedir , bilesiniz evladım !" diyerek müsaade isteyip geri döner .

Kervan gönüller sultanını beklerken , O da haber salar ki "Ben gelmiyorum , gidin ." diye . Kervancı başı eve gelerek ;

─ "Üstadımız ! Niçin gelmezsiniz ? Bizi mahrum koymayın . Kervan bizim değil , sizindir efendim ! diye ne kadar yalvardıysa da , O bunu kabul etmez .


Günler su gibi akıp gitmiştir . Mekke dolup taşmaktadır . Birgün Arafat’ta , bütün hacıların gönül kulaklarına , gaibden bir nida gelir .

─ Ey Hüccac ..! Hepinizin bu yılki haccını , kulumuz Basralı Hasan hürmetine kabul ettik ..!

Ortalık karışır . Kim bu kutlu insan , kimdir bu Basralı Hasan diye bütün kafileler , onu bulmanın derdine düşer . Sora sora , Fas hacılarına gelirler . Onlar da ; Basra’da yaşadığını ve sahabeyi gören gözlerin sahibi Hasan Hz.leri olduğunu söylerler .

İyi de ... Ne olmuş da bu senenin hacılarının tamamının haccı , onu hürmetine kabul edilmiş deyip Basra’ya kadar akın akın gelirler . Ama zat-ı şahaneleri böyle bir ilahi iltifattan kendine asla pay çıkarmaz ve ;

─ "O’nun merhameti , O’ nun lütfu ihsanıdır . Aradığınız Hasan ben değilim , başkasıdır." der ve kimseye birşey anlatmaz . Sadece ağlar ... Ağlar ... Ağlar ...

Evet efendiler ! Vefatına kadar daha nice gariplerin sığınağı olan , onların derdiyle dertlenen , şefkat , merhamet ve fedakârlık abidesi , gönüller sultanı Hasan Basri hazretlerinin hikayesi de işte böyledir .

Aşk , fedakârlıktır . Hakiki aşık ise , fedainin ta kendisidir . Bu fedakârlığı para , pul , mal , mülk cömertliği bilmeyin sadece . Bir de onun üstesinde bir fedakârlık var ki , canından geçmektir . Sevdiğine canını vermeyi lütuf ve ihsan bilmektir . Asıl fedakârlık , asıl aşk da budur .

Hepiniz işitmişsinizdir Mecnun’u . O’nun da küçük bir hikayesini arzedeyim de , artık yolumuza devam edelim .

Çölde Mecnun’a rastlayan bir gurup insan O’nunla alay edip vakit geçirmek ister ve derlerki ;

─ Ey Mecnun ! Leyla’dan selam getirdik sana . Diyor ki ; "Eğer Mecnun beni gerçekten seviyorsa bunu ispat etsin."

─ Sahi mi söylüyorsunuz ? Leyla gerçekten benim adımı aldı mı ağzına ? Peki ne istedi benden çabuk deyin ?

─ "Kolunun bir tanesini kesip gönderirse , beni sevdiğine işte o zaman inanırım ." dedi.

Bunu duyan Mecnun , etrafına bakınır kesici birşey bulmak için . Tabi oradakiler , önceden hazırladıkları baltayı Mecnun’a uzatırlar .

Baltayı kapar kapmaz , havaya kaldırır . Tam vurmak üzereyken , balta arka tarafına düşer ve başlar ağlamaya Mecnun . Hem ağlar hem kesip göndereceği sol elini öpüp koklar . Oradakiler ;

─ "Ne yapıyorsun ey çılgın ? Hani kesecektin kolunu ? Hani çok seviyordun Leyla’yı ? Demekki aşkın yalanmış senin." dediklerinde Mecnun ;

─ "Görmüyor musuz ? Kör müsünüz? Bakın ! Leyla’nın eli bu , nasıl keserim onu ?" diye ağlayarak uzaklaşır onlardan .

Leyla’ya da , Mecnun’a da , gönüller sultanı Basralı Hasan’a da selam olsun . Selam olsun bütün ehli Aşk’a ...

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Aşk fedakârlıktır ..! Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Aşk fedakârlıktır ..! yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AŞK FEDAKÂRLIKTIR ..! yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
balımsultan
balımsultan, @balimsultan
1.6.2012 21:05:34
Şaşkınlıkla okudum bu yazınızı,öğreneceğim çok şey varmış be Usta...
Ali ÖZKANLI
Ali ÖZKANLI, @aliozkanli
21.12.2007 19:22:30

Yüreğinize sağlık değerli kardeşim. Gönlünüzde yanan Hakk ateşi daim olsun. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Kaleminiz daim Rabbim yâr ve yardımcınız olsun. Muhabbetle kalınız.
İlhami ERDOĞAN/Ozan İlo
İlhami ERDOĞAN/Ozan İlo, @ilhami-erdogan-ozan-ilo
29.11.2007 21:06:39
10 puan verdi
Sanada selâm olsun ey aşıkân, sanada!
Muhabbetle.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL