10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
930
Okunma

Seyrettiği filmlerde, umudunu yitirmiş insanların, son anlarını yaşadıkları o sahneleri seyrederken, yüreğinde bir daralma hissederdi. Ve sonu seyretmemek için yerinden kalkar, sessizce terk ederdi.
Şimdi aynı sahneleri kendisi yaşıyordu. Umut, hayata sarılmanın, soyut bir şekli olmalıydı. Onca yaşanmışlıkların, geçen yılların, anıların sonunda, insanın içindeki yaşama arzusunun bir anlık kopması olsa gerekti intihar.
Cebinden katlanmış bir kağıt çıkarttı. Uçurum kenarına oturdu. Kağıdı açtı. Okumaya başladı.
Uçurumun yanına gelene kadar belki on kez okumuştu aynı satırları. Her okuduğu kelime, beyninde balyoz etkisi yapıyordu.
Ufuk çizgisine baktı. Güneş, ufuk çizgisinin ötesine geçmek üzereydi. Kızıllık, alabildiğinde uzanmıştı. Dünyayı gün boyunca ısıtmaya, hayat vermeye çalışan güneş, o günlük mesaisini bitirmiş, yerini karanlığa, umutsuzluğa, yok oluşa bırakmaya hazırlanıyordu.
Ayağa kalktı. Uçurumun kenarında, öylesine gitti geldi birkaç defa. Adım attıkça, taşlar yerinden oynuyor ve büyük bir gürültüyle uçurumdan aşağıya yuvarlanıyordu. Nokta kadar bir görüntüye dönüştükten sonra uçurum sonundaki kayalıklara çarptıktan sonra masmavi suya gömülüyordu.
Nasıl gelebilmişti bu duruma ? İnsanların hayatları da hava durumu gibiydi sanki. Günlük güneşlik bir havada, birden bire bir kasırga kopuyor, o kasırga ile önüne kattığı her şeyi savuruyor, yerinden koparıyor ve hiç bilmediği, hayal bile edemediği yerlere taşıyabiliyordu hayat denen şey.
Çocukluğundan bu yana hep baskılarla mücadele etmiş fakat bir türlü mücadelenin sonucuna ulaşamamış olmasından mıydı bu yaşadıkları? Belki de korkaktı. Duygularını ifade edememişti. Onu içine alan zincirlerini, ne kadar zorlarsa zorlasın bir türlü söküp atamamış olmasından mıydı ?
Her şey para, güç, itibarda mı gizliydi? Yoksa, özgürlükte mi?
Yıllarca kendi kendine sorup, cevabını bulamadığı sorular, beyninin içinde birbirini kovalıyordu yine.
“ Ah Baba ! Eserinin son halini görmek istemezdin eminim. Şu anda, bir sokak kedisinden farksızım. Sen, böyle olmasını hiç istemezdin. Belki de beni korumak için öyle davrandın. Ne işe yaradı ? Hiçbir işe yaramadı. Ben, beş para etmez adamın tekiyim. Çocuklarımın hayatını, geleceğini çaldım. Senin, onca yıl uğraşıp, didindiğin emeklerini savurdum etrafa. Benim yaşamaya hakkım yok.
Ben, sana layık olmak istedim Baba ! Senin istediğin, hayal ettiğin gibi bir evlât olmak istedim. Çabaladım. Ben, senin geleceğindim. Sen ise benim geçmişim. Geçmişim ile geleceğimde, sağlam bir köprü olmak istedim. Başaramadım.
Ne yaptıysam, senin ağzından çıkacak bir “Aferim oğlum “ sözün için yaptım. Sanki o zamanlarda, senin kişiliğine bürünüyor, senin gibi düşünüyor, senin gibi hareket ediyordum. Her şeyin başında sen, sonunda sen geliyordun.
Bir kızı sevmiştim Baba ! Hem de çok sevmiştim. Delicesine… Anlatmaya çalıştım, yine beni anlamadın.
“ Hayır ! O kızla evlenemezsin, o kız ailemize yakışmaz “ Diyerek yine susturdun beni. En büyük hatamdı. Sana karşı koymalıydım. Senin doğruların, benim yanlışlarımdı. Ne fark ederdi bir kez de yanlış gördüğün şeyi yapmama izin verseydin.
Beni sevgisizliğe mahkum ettin. Soğuk bir yatakta, buz gibi bir kalple, hiçbir suçu olmayan bir kadını da mahkum ettin. Hiç sevmedim, sevemedim. Ne kadar çok istediysem de sevemedim.
Bir sürü mal, mülk,arsa,dükkan,para bıraktın. İyi bir iş, iyi bir eş bıraktın. Çocuklarım oldu. Pırıl pırıl iki tane çocuk… Öyle tatlı, öyle akıllılar ki !
Ben, bıraktığın şeyleri değil, senin sevgini, şefkatini bırakmanı istemiştim. Bana güvenmeni istedim. Bir kez de bana söz hakkı vermeni istedim. İzin vermedin. Her zaman olduğu gibi…
Kaybettim Baba ! Her şeyi kaybettim. Bütün hayatın boyunca, biriktirdiğin her şeyi kaybettim. Umudumu kaybettim.
Hem de bir gecede kaybettim. İçimdeki boşluk, senin yokluğun, özgürlüğü tanıma isteğim beni sarhoş etti. Masaya oturduğumda, bir kuş kadar hür hissettim kendimi.
Gecenin sonunda, canlı bir ölü olarak kalktım masadan. Yaşayan bir ölüydüm.
İşte şimdi, bu uçurumun ucundayım. Benden geriye çocuklarıma hiçbir şey kalmayacak. Belki cesedime bile ulaşamayacaklar. Ha yaşamışım, ha yaşamamışım. Ne fark eder.
Senden tek farkım, elimdeki şu kağıt parçası. Oğlumun, bana doğum günümde yazdığı sözlerin olduğu not… Ne diyor biliyor musun ?
“ Sen, dünyanın en iyi babasısın babacığım. Bana değer verdiğin için çocuk da olsam bana konuşma hakkı verdiğin için minnettarım sana Baba “ Diyor.
Ben, bu sözleri kaldıramam Baba ! Son hatamın cezasını çekmeye gidiyorum. Elveda !
Uçurumdan aşağıya baktı. Yükseklik başını döndürdü. Biraz olduğu yerde ileri geri gitti geldi. Güneş, tamamen batmış, karanlık çökmüştü. Birkaç martı, denizin üstünde yükseldi çığlık çığlığa.
Kollarını uçacakmış gibi açtı ve savurdu kendini boşluğa. Tıpkı, az önce seyrettiği martılar gibi…
NERMİN KAÇAR
23.06.2011
BOLU