Gece, bir gece daha üstüne binerken birbiri ardına günlerce, her gece olduğu gibi bu gecede sahipsiz umutlar doluştu pencereme, bir zeytindalı mutluluğunda ağlayan saniyelerde.
Kapı komşusu yine aynı heyecanındaydı. Gecenin kuytuluğunda gizlenmekteydi. Birkaç damla mutluluk şerbetinin yüzüverdiği bu vakitte, ağlayan saniyelerin içindeydi bedenim. Ellerimi tutan bedenim ve de kangurunun torbası gibi yanaklarımda saklarken yaşlarımın izini yüreğim, bedenime değen ellerimin mavi damarlarında soru işaretlerimin sinsi pusularından kaçıp, şaşkınlığımın yanıklarında kırık kanadımla aynaların paramparçalığında yokluk denilen cehennemin ardı sıra kapının eşiğinde bir bebek masumiyeti içinde ümit bekler halde duran kediciğe gülümsüyordum. O, nankör diyenlere inat gülümseyen gözleriyle pencereme bakarken.
Sıfırdan başlayalım diyen iki sevgili aşkına devam ediyordu sokağın baş ucunda. Elleriyle uğurlarken sevgilisini gecenin perdesinde, birkaç damla süzülüyordu yanaklarından. O anda çöp kamyonu sokağa giriyordu İstanbul tarafından. İki adam koşar adımlarla ilerliyordu konteynıra ve yüzlerinde çöplerin verdiği nahoş bir hava. İkisi de yinede sarılmış iken umutlara.
Saatim yine aynı güzelliğindeydi. Bu gece konserinde bir de arkadaşı vardı yanında. Doğruca bu sessizliğe uzanan elleriyle, ağlayan saniyelerinde şehri ıslatıyordu yağmur.
İçim de aynı güzelliğe namzetti bu vakitte. Rahatlamak dedikleri bu muydu gerçek manada diye sorgularken algı mekanizmamı, kapının hüzünlü zil sesiyle kendime geldim. Oysa kuş sesinin o kadar da ağlatacak bir havası yoktu, ben öyle zannetmedikten sonra. Merak etmiştim, kimdi gelen misafir, gecenin bu ağlayan saniyelerinde.
Açmak zordu gerçekten kapıyı bu vakitte. İçimde ki korku değil, şaşkınlığın benzeri bir şeydi; fotokopi makinesinde ısınan a-4’ler gibi. Gelen kim diye sormadan uzanan ellerimle, lakayt kalınmış bir düşünceydim gecenin ağlayan saniyelerinde.
Kapının karşısında karanlık bulutlarında bir sima vardı. Doğruca baktığını bildiğim gözleri, bir şeyler arıyordu ruhumda ve aydınlığa gelinen bir çağrı ile yaktığım ışık da, tanıdık gibi gelen bir yüz vardı o an, tam olarak karşımda. Duraksadım birden, inanamadım bu gelenin kendisine. Hatırlamasının imkansız olduğu bana gelişinde, kapıda kaldın geç diyinceye kadar geçen sürede, yüreğimin cız diye sesini duydum.
Otururken kanepeye eskiyen gençliğine baktım gelenin. Teninde birkaç esaslı çizgi, saçları kaybetmişti eski rengini. Nasıl buldun demedim beni, bu gelene. Zaten gelişi bayramdı ne zaman olsa deyip, çokça zaman beklediğim bu hayatta.
Zor olmadı dedi seni bulmak,sana varmak. Sen zaten saklamışsın beni yüreğinde yıllarca ve evinin bu sessizliğinin sebebi benim olmamam dedi yanında. Ve bana, seni eskiden bilemedim deyiverdi ben yırtıp çorap gibi gevşerken şaşkınlığımın denizinde.
Şaşkınlığımı bir kat daha arttırdı, onun yıllarca kulaklarımda duymak istediğim, sessizliği bozan sesi. Ağlıyordu gerçekten, yanağından birkaç damla süzülüyordu ve bana bakarken gerçek bir gülümsemeyle, hâla eski sözünde misin diyordu.
Ben de ağladım bu sebepsiz yangın saniyelere. Duymuştum bir ara ayrılmış diye evlendiği kocasından. Ama galiba o unutmuştu benim evlendiğimi ya da bilmiyordu gerçekten gecenin ağlayan saniyelerinde benimde onu çok sevdiğim halde ısrarlara dayanamayıp evlendiğimi.
Hala ağlıyordu, oysa ben daha bir söz etmemiştim. Durmayan kaynak gibi, yorulmuşken ben bu manzarada, eskiye döndüm, onu ne kadar çok sevdiğimi söylediğim ana ve onun umursamaz kalıp aşkımla dalga geçiverdiği Lise yıllarına.
Kalktım ayağa, memleketine giden eşimin fotoğrafını almaya. Eşimin masada duran evlilik fotoğrafı vardı. Ona doğru uzattığımda ansızın gözlerimden birkaç damla ve bu sessizlikte titreyen ellerim, ellerine dokunup da kül olmasını istediğim geçmişim.
Bakmadan anlamıştı zaten o da. Sildi ağlayan göz yaşlarını büyük bir hırçınlıkla ve bana baktı ellerini uzatırken fotoğrafa. Tutuverdi aynı anda parmaklarımız fotoğrafı. Hani şehrin reyyalarını en derinden hissettiği vakit vardır ya, o vakit de öyle oldu yüreğim, yıllardır hiç unutamadığım bir kadının parmaklarında. Bırakırken ona parmaklarım fotoğrafı o saniyede, süzülüveren damlaları ilişti yüreğime. Ben hiç ben olmamıştım hayatta bu ana kadar ve onu hâla seviyordum, iki çocuğun ellerime baktığı güzel bir kadının yatağımı paylaştığı evliliğime rağmen. Yavaşça uzanıverdi ellerim yanağına, sildim gözyaşlarını. Tuttum yağmurda üşüyen hazan ellerini. Bilmeden yaptığına ağlayan çocuklar gibi tekrar ediyordum bütün hareketlerimi.
Fotoğrafa bakarken, hâla o eski güzelliği vardı duruşunda. Okulda söyleyemediğim saflığı, temizliği yanında. Ama o derin esaslı çizgiler yüzünde bir yara gibiydi.Hayat mı çektirmişti ona bu kadar acaba, merak etmiştim o vakit, gözlerimden akan yaşları silerken, onun odama dolan kokusunun ardınca.
Ve sessizliği bozan yine o olmuştu. Ben dedi, ben senin haklı olduğunu bilememişim. Oysa ben çok küçükmüşüm o halimle. Söyledi her şeyi cesaretiyle, gecenin ağlayan saniyelerinde.
Şimdi nerdesin, ne yapıyorsun dedim. İşine hala devam ediyor musun? Sen hâla o eski sen misin? Şimdi nerelerde kalıyorsun? diye sıraladım sorularımı, busesinde yıllarca fezadan yıldız toplayıverdiğim unutulmaz sevgilimin yanında.
Bakan gözlerinde bir tebessüm beliriverdi. Diş hastanesine devam ediyormuş hâla ve şimdilerde evde tek başına, gelen arkadaşlarını misafir ediyormuş hüznün rikkatli sesine bulaşan ömrünün kırgın tarafıyla.
Esas gelme nedenini az zaman sonra söyledi bana. Haklısın deyiverecekmiş bana ve sen baştan beri doğruydun dedi, o deyivereceği ey beni çok seven nidalarının ağlamaklı yanıyla.
Kalktı ayağa gitmek için evine. Gelişin gibi dönüşünde geç olabilseydi dedim ona ben, ama bana bakan o gözlerinde, belki de senin dediğin gibi ahrette diye yanıyordu kırmızı damarları.
Giyerken ayakkabısını ışığı yaktım ona ve ellerini tuttum şaşkınlığımla. Ne diyeceğini bilemeden uzanıverdi kalbim onun ruhuna. Ama bu kadarı günahtı artık bana.
Koparken elleri benden yine sözleri gibi, gözyaşı mıydı acaba gözlerimden akan o anda. Yoksa yüreğimden akan damlalar mıydı, bilemedim. Hatırlarken sevişimi eskiden deli gibi, bu geliş hep böyle dönüşler için miydi acaba diye sordum, batırırken sevgimin en zehirli iğnesini bağrıma.
Giderken sokak arasında bakıverdim penceremden. Ağlıyordu gözlerim bütün kuvvetiyle. Yüreğimi parçalayan soru işaretlerinin musluklardan çığlık çığlığa akıverdiği düşsel kırıntılarımın yaşlarımın izini saklayan kanguru torbası gibi yanklarımda son piyes oynanırken, hiç kalmamış mecalimin ötelere uzanan köprülerin vuslat düdüğünde eski sevdiğimin ateşi ile yanarken, gelende, gidende hepside yalandı gerçekte.
Tek gerçek şu gözlerimden akan yaşlardı gecenin ağlayan saniyelerinde.
...
Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan onu çok arıyorum onu çok arıyorum heryerinde vücudumun ağır yanık sızıları bir yerlere yıldırım düşüyorum ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili hiç bir anı tek başına yaşayamazlar her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu yıldızlar inanılmayacak bir irilikte yansımalar tutmuş bütün sâhili çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık hava ağır toprak ağır yaprak ağır su tozları yağıyor üstümüze özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı karanlık çöktü denize yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı hâlâ kıpkızıl gülümseyen -sanki ateşten bir tebessüm- zehir zemberek aşkımız
Sen bu şiiri oku diyorsun o arada ben de bu kadının gitmek üzere olduğu resmi yapayım diyorsun...
Vallahi iyi ediyorsun:))
Ciddi öyle bir çalışma düşün...güzel olur...sokağın bittiği yerde zayıf, orta yaşlarda bir kadın gidiyor...Ön blok da ise adam pencereden bakıyor ve ağlıyor:))
evgili kardeşim, Hüzünlü bir hayal denizinde gezintiye çıkmış, gibi etkiledi yazın beni... Aşk'ın en asaletlisi, içten, yürekten yaşanandır... Aşkı yürekten yaşayanlar asildir.. Aşk gösteriş değildir... Ve nerde durmasını iyi bilir asıl aşk... Dilerim aşkın en hası seninle olsun.. O güzel yüreğin sağ, kalemin varolsun.. Daimi sevgiler :)
cinelp tarafından 5/28/2011 2:56:13 AM zamanında düzenlenmiştir.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.