8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
822
Okunma

O değil de;
’sen onu bunu bırak da bana söyle şimdi...’ diyordu. Söylenecek o şeyi söylemek istemiyordum, geçiştirmeye çalıştıkça o ısrar ediyordu.
Tam o sırada, kocaman kırmızı tertemiz pırıl pırıl bir halı gökyüzünden aşağı uçmaya başladı. Nerdeyse havaalanı büyüklüğünde. Birisi yıkamış ve aşağı düşürmüş... cıx cıx cıx...
Halıyı uçarken görünce çok şaşırdım sonra birilerinin üzerine düşer diye de çok korktum. Neyseki tesadüfen kimseye birşey olmadı. İnsanlar şaşkınlıkla merakla halının nerden düştüğünü anlamaya çalıştılar.
O sırada deli gibi telefon çalmaya başladı. Sıçrayarak uyandım. Çalan falan yoktu. O da rüyaymış...
O değil de;
Kendi kendime sinir oldum. Ne saçma salak şeyler gördüm diye. İnsan kelebek görür, çiçek görür, börtü görür, böcek görür dimi!
Sabahın köründe ayaktaydım artık...
Bugün bi değişiklik yapayım dedim ve erkenden kahvaltı yaptım. Henüz neskafe içmedim o yüzden tam uyandığım da söylenemez... Yazı bitince rengaren kupalarımdan birini seçip nescafemi hazırlayacağım. Son bitteri dün yemiştim. Bitter bitti. Fıstıklı yerim bende.
O değil de;
’Rüyalar mı gerçek biz mi gerçeğiz’ ikilemini hiç düşündünüz mü. Düşüncesi bile korkutuyor. Zaten her gece her gece dizi film gibi rüya görmek ne kadar enteresan. Kötü rüyalar da cabası... Allah’tan uyanıyoruz da... Yoksa halimiz duman...
O değil de;
Sabah uyanınca gördüğümüz rüyayı hatırlayamayabiliyoruz da. Ben genelde hatırlamam. :) Kimbilir belki de hatırlamak istemediğimizdendir.
O değil de;
Günaydın Defter...
O değil de;
İyi bayramlar.