31
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2807
Okunma


Ben, gelir misin lütfen? Sana bir şey soracağım. Önce şunu söyleyeyim ki bu konuşmayı yapayım mı, yapmayayım mı? Diye çok düşündüm. Sonra, kendi kendime dedim ki: “ Ben’den daha iyi tanıdığın kim var? Seni ondan iyi kim anlar? “
Sözü dolandırmak, bana göre değildir, bilirsin. Bu yüzden de direk soruyorum: Seni kıracak, üzecek bir şey mi yaptım?
Öyle kaşlarını kaldırma hemen. Hayret etmiş numarası da yapma. Unutma, karşında seni çok iyi tanıyan biri var. Öyle ya; elli iki senedir birlikteyiz.
Elli iki sene! Dile kolay. Bu arada, aramızda kalsın ama çok uzun zaman olmuş, değil mi?
Neyse, biz konumuza geri dönelim. Ne diyordum? Seni üzecek, kıracak bir şey mi yaptım?
Nereden mi çıktı bu?
Ne zamandır görüşmediğimizin, sohbet etmediğimizin farkında mısın?
Sen, hep oradasın?
Biliyorum orada olduğunu. Sen orada olmasan, ben de burada olamam.
Çağırdım da gelmedin mi, ha?
Anlaşıldı, sen bana kırılmışsın. Hadi gel, karşılıklı oturalım. Şöyle bir adamakıllı baklalarımızı çıkartalım, dillerimizin altından. Var mısın?
Sen mi başlarsın, ben mi başlayayım?
Tamam, ben başlayayım.
Aslında, bana neden kırıldığını biliyorum. “Onca yıl birlikte yaşadığın, içtiğin suyun ayrı gitmediği biri ile nasıl ters düşeriz?” Diyorsun, değil mi? Çok da haklısın. Haklısın, çünkü ben de senin için aynı şeyi düşünüyorum.
Yıllarca birbirimizi kandırdığımızın farkında mısın? Evet! Birbirimizi kandırmışız. Hatırla, seninle olan konuşmalarımızda ne derdik?
“ İnsanlar, beni anlamıyor.”
İnsanların anlamaları neden bu kadar önemli? Bu hayatı yaşayan sen ve ben değil miyiz? O zaman en temel olan gereklilik: Senin beni ve benim seni anlayabilmemiz. Diğerleri elbette ki önemli. Ama çekirdek; sen ve ben’iz. Biz birbirimizi anlayamazken başkalarına nasıl anlatacaktık, kim ya da ne olduğumuzu? Ya da nasıl kabul ettirecektik? “Ben bu’yum. Ve ben, bu olmaktan dolayı mutluyum. Sen de mutluysan, beraber yürüyelim. Değilsen; yolun açık olsun.”
“ Sorumluluklarımızı başkalarına yükledik, sürekli.”
Sorunlarımıza çözüm aramak yerine, başkalarının çözmesini bekledik, bizim adımıza. Sorumluluk; Güç’tür. Biz, insanlara, bu gücü verdik. “Benim hayatıma hükmedebilirsin!” yetkisini verdik. Yetki de bir güç değil midir? Onları güçlendirirken, kendi gücümüzü kaybettik. Başka bir şekilde söylersek: Frekansımızı düşürdük. Çözüm üretemez hale geldik.
Çocukluğumuzdan beri edindiğimiz, körü körüne inançların, kalıpların içine sıkıştırdık, kendimizi.
Kalıplar…
Edindiğimiz her kalıpla, bir kapıyı kapattığımızın farkına varamadık. Ruhumuzun sayısız kapılarını biz, kendimiz kapattık. Olgunlaşmaktan uzaklaştık. Ruhumuzu olgunlaştıramadık.
Hayatımıza dahil olan ya da bir şekilde karşılaştığımız insanları eleştirdik, acımasızca. Yargılar yaptık, onlar hakkında.
Yargı…
Bir insan, diğer bir insanı yargılayabilir mi? Bu hakkı kim veriyor ya da vermiş?
“ Kötüsün “
“ Hatalısın “
“ Doğru düşünmüyorsun “
“ Yalan söylüyorsun “
Bunların hepsi birer yargı değil mi? Neyi unuttuk biliyor musun? AYNA. Ayna’yı unuttuk. O insanların, bizim aynamız olduklarını unuttuk. Onlarda gördüğümüz, var dediğimiz ve eleştirdiğimiz, yargıladığımız her şeyin, aslında, bizim yansımamız olduğunu unuttuk. Biz neysek, onlar da o’ydu.
Kabul etmemiz gereken tek şey şuydu: Hoşumuza giden şeylerle beraber gitmeyen şeyleri de kendimizin yarattığımız. Çocukluğumuzda edindiğimiz körü körüne inançlarımız, kalıplarımız demiştik ya? İşte, onlar yerine esnek, değişebilen bakış açılarına sahip olmamız gerekiyordu.
Geç mi kaldık?
Hayır, deli misin? Hayatta, hiçbir şey için geç kalınmaz. Önemli olan; Farkında olmak.
Bu saatten sonra nasıl mı değişir?
Öyle bir değişir ki aklın durur. Yeter ki sen ve ben isteyelim.
Barıştık mı?
Sana hiç küsmedim ki! Ama seni çok özledim. Daha doğrusu; seninle konuşmayı çok özledim. Birbirimizden uzaklaşmayalım. Konuşalım. Konuşalım ki yanlışlarımızı vakit geç olmadan fark edelim. Fark edelim ki yanlışlarımız kalıplaşmadan düzeltebilelim.
Hadi, o güzel gülüşünü göster bana. İşte böyle. Biz, birbirimize lazımız. Daha çok işimiz, öğrenecek bir sürü şeyimiz var hayata dair, insan olmaya dair. En önemlisi de yaşamaya dair.
Beni seviyorsun ha?
Ben de seni çok seviyorum. Ay! İçimden seni öpmek geldi. Kaçma, gel buraya…
Eser Akpınar
27.03.2011
İzmir