Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
Davut ERDEM
Davut ERDEM

UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (6)

Yorum

UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (6)

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

876

Okunma

UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (6)

Ufuk,yavaş yavaş kızıllaşmaya başlamış,baba at arabasını hazırlayıp,yaşlı kır atını koşmuştu bile.Dermanla Altın anasının hazırladığı azık bohçalarını,sürahi ve testileri arabaya taşıyordu.Babası tırpanları ve büyük tarla tırmığını önceden arabaya yerleştirmiş,çocuklarını ve karısını bekliyordu.Bu arada da kendi kendine söylenip duruyordu.’Adam olmayacaklarını,ellerin çoktan tarlalarına vardığını,analarının çok yüz verdiğini,erkenden kaldırmadığını,böyle giderse ekinin kuruyup tarlada kalacağını,erken kalkanın erken yol alacağını’ derken ana ve çocukları at arabasına binmişlerdi.O hala ’ne biçilirse sabahın serinliğinde biçilirdi,onun için erken kalkmaları lazımdı’.Bu sırada kır at da huysuzlanıp duruyordu zaten.’Deh!deh!’ deyip at arabası hareket ettiğinde testi ve sürahilerin şıngırdısı ile ağaç kasnaktan yapılıp üzerleri ince demir çemberlerle kaplanmış araba tekerlerinin şıngırtısı birbirine karışıyor ve uzaklara insana haz veren müzik nağmeleri gibi yankılanıp gidiyordu...
Baba her sabah olduğu gibi tarlaya giderken kesekağıdının içine cevizli şeker sucuğu,lokum,kaymaklı ledi büsküvisi kor,araba köyü çıkıp Delioğlanın çesmesinden testi ve sürahilere buz gibi soğuk suyu doldurduktan sonra arabanın üzerinde hep birlikte yerlerdi.Altınla Derman,babaları kesekağıdını çıkarıp,içindekilerini onlara verirken gözgöze gelip gülümserlerdi.Ana hiç oralı olmaz,kendi kendine içinden hazlanırdı.
Güneş ufuktan yarı yüzünü göstermeye başladığında onlar buğday tarlasının başına varmışlardı.Baba atın koşumunu soyduktan sonra atı otlak boş bir alana örkler,örsü sert bir yere çakar,tırpanın daha keskin olması için çekiçle döver ve masatla bilerdi.Altınla Derman da buğday tarlalarının içinden,kelilerin (an-tarla sınırı) üzerinden kartlaşmış sütlü cırtlıkları toplarlar,babalarıda biçilen buğday saplarının dağılmadan deste olması için bu cırtlıklardan töngü yapardı.Baba atı örkleyip,tırpanları çekiçleyip,töngüleri yaptıktan sonra buğday tarlasının bir başından kendisi,arkasında Derman ve Altın olmak üzere tırpan sallamaya başlarlardı.Derman o kadar çok yorulur bu yüzdende o kadar çok kaytarırdıki,anasının doğu tarafını savanla örttüğü at arabasının bulunduğu gölgeleğe giderdi.Orada biraz yorgunluğu geçtikten sonra tırpan sallamaya devam ederdi.Altınla babası pek yorulmazlardı.Hiç durmadan kuşluk vaktini geçinceye kadar tırpan sallarlardı.Ana kuşluk vaktinin geçtiğini anlayınca sabahtan yaptığı yumurtalı oğmacı evden getirdiği başka bir bohçayı toprağın üzerine serdikten sonra_Haydi yemeğinizi yiyin,hazırladım_diye bağırdı.Toprağın üzerine bağdaş kurup otururlar,oğmacı yufkanın üzerine dürerler,yiyip sularını içtikten sonra onbeş dakika dinlenirler tekrar işe koyulurlardı.
Ana,kocası ve oğullarının biçtikleri ekin destelerini elindeki orakla toplar,tarlanın birkaç yerine yığınlar yapardı.Bu yığınları öyle bir ustalıkla yapardıki bir hortum çıksa bile dağıtması mümkün olmazdı.Bu yığınları yapmak o kadar kolay iş değildi.Her kadın beceremezdi bile.Tarladan harman yerlerine taşınması için yığınların anadutla araba sallarına vurulurken destelerin dağılmaması gerekirdi.Bu yüzden buğday tarlalarında yığın yapmak ince bir hüner isterdi.
Güneşin tam tepeye dikilip de insanın beyninin içine işleyen yakıcı sıcaklığı vurduğunda onlar hala tırpan sallamaya devam ederler,dudakları kurur,kollarında derman kalmaz,vücutlarından çıkan terlerin güneşin yakıcı sıcaklığından kuruyup tuz haline dönüştürdükleri beyazlıklar tenlerine dayanılmaz acılar verirdi.
Anası öğleye kadar iki yığın yapmış,güneş tepeye dikildiği için at arabasının gölgesi gitmiş,yığının dibi daha serin olduğu için içi su dolu sürahileri ve azıklarını yığının dibine getirmişti.Kocası ve çocuklarını ünlediğinde bohçayı toprağın üzerine yaymış,kesekli koyun yoğurdunu derin tasın içine özemiş,mercimekli bulgur pilavı dolu sahanı bohçanın üzerine koymuş,sabah evde hazırlayıp getirdiği kuru üzüm ezmesini tülbentin içinden çıkarıp başka bir tasda su ile karıştırıp özüyordu.
Altınla Derman,yemeklerini yedikten sonra anasının yaptığı diğer yığının dibine gitmişler yüzükoyun toprağın üzerine yattıklarında içleri geçmiş olduğu halde yorgunluklarını gidermeye çalışıyorlardı. Derdem Erdem.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Umutsuzluğun öyküsü (6) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Umutsuzluğun öyküsü (6) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (6) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL