10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
5118
Okunma

İnci Aral’ın 1998 yılında yazdığı romanın ismi; İçimden Kuşlar Göçüyor. Roman, ellili yaşlarında olan bir kadının ruhsal, bedensel ve sosyal hallerini, acı, keder ve mutluluklarını işliyor. Sosyo-psikolojik bir eser.
Romanın kahramanı, göğsünün alınması gerektiği gerçeği ile yüzleşmeye çalışırken bir yandan da menopozun getirdiği ve götürdüğü şeyleri göğüslemeye çabalıyor. Bu konuda da etrafından yardım umuyor. Eşinden, arkadaşlarından…
Bu kitabı okuduğumda, otuz dokuz yaşımdaydım. Ve kanser henüz göz kırpmamıştı bedenime.
Belki bu yüzden, hafızama konusu ile değil de ismi ile kazılı kaldı.
İçimden Kuşlar Göçüyor.
Çok sonraları, kanserle ilk tanışmamda, aklıma gelen tek şey bu kitap oldu. Özellikle bir arkadaşının, aklı sıra teselli olsun diye, kadına söylediği o anlamsız, saçma sapan cümle:
“ Aman, dert ettiğin şeye bak. Alıversinler göğsünün birini, ne olacak ki? Nasılsa, birkaç yıl sonra, kadın bile sayılmayacaksın!”
O kadar çok düşündüm ki bu cümleyi. Kadın bile sayılmamak! Neden? Göğüs müdür sadece kadını kadın yapan? Ya da rahim midir?
Kadındır, kadını kadın yapan ya da kadınlıktan uzaklaştıran. Yani biz, kendimiz.
Bu haksızlığı kendimize nasıl yapıyoruz? Ya da yapılmasına nasıl izin veriyoruz?
Doğduğumuz an önce insanızdır. Sonra kadın ya da erkek kimliğimizi alırız. Takip eden yıllarda bu kimliklere ilaveler yaparız. Anne / baba oluruz. Ve hayat sürer, gider.
Ama bunların hiçbiri, temelde ne olduğumuzu değiştirmez. Kadınsak; yüz yaşına da gelsek kadınızdır. Erkeksek; erkeğizdir, yaşımız kaç olursa olsun.
“ Sen, annesin!”
Evet, bir kimliğim de bu. Ama anneliğim kimliklerimden sadece bir tanesi. Bütünüme egemen olan bir kimlik değil.
Anneyim ama kadınım.
Evladım ama kadınım.
Eşim ama kadınım.
İnsanlar, bir başkasına kimlik biçmeyi ve biçtikleri o kimlik elbisesi içine sıkıştırmayı çok severler, nedense? Ve yine nedense, o başkaları da ( yani biz ) o elbisenin içine sıkışmaya bayılırlar. Hatta bunu bir maharet, olması gereken diye de görürler. Zaman içinde alt kimlik o denli yapışmaya başlar ki ruhumuza, üst kimliğimizi unutmaya başlarız.
Anneyim, kadın değilim.
Evladım, kadın değilim.
Eşim, kadın değilim.
…/…
Sürekli kadın diye yazdığıma bakmayın. Erkekler için de geçerli bu durum.
…/…
Ve öyle bir an gelir ki artık kadın değilizdir. Bu yeni oluşum, bütün özelimizde yaşanmaya başlar: Saçımızda, kıyafetimizde, cinselliğimizde.
Artık kadın olmadığını düşünen biri, kadınsılıktan da uzaklaşmaya başlar. Hayat, büyük bir bölümü ile bitmiştir.
Bunu neden kendimize yapıyoruz? Bu soruyu hiç sordunuz mu kendinize? Ya da soruyu şöyle soralım mı?: Ben, bu dünyaya sadece ve sadece bir erkeğe karılık yapmak, çocuk doğurmak için mi geldim? Bu görevlerimi yerine getirdiğim zaman işim bitmiş mi oluyor?
Mutlak kaderimi yaşadım, bitti. Kapat kapıları, as kilidi, at anahtarı. Var mı böyle bir şey? Olabilir mi?
Kadın gözümle görebileceğim o kadar çok şey var ki hayatın, yaşamın içinde. Hiçbirinden vazgeçmek istemiyorum.
Anneyim…
Evladım…
Eşim…
Ama ben, KADINIM.
Bu, öylesine güçlü bir duygudur ki…
Kadının, kadın olduğunu hissetmesi.
Kadının, kadın olduğunun farkında olması.
Kadını asla basitleştirmez, kötü yola düşürmez, pespaye yapmaz. Böyle düşünenlerin tamamen karşısındayım. Tam tersi, kadına güç katar. Bir kadın güçlüyse, etrafındaki herkes de bu güçten faydalanır. Eşi, çocuğu, bütün ailesi. Bir kadının, kadınlığının gücünü yaşamak… Muhteşem bir ayrıcalıktır.
Bugünlerde, o kitabın kahramanı ile aynı yaşlardayım. Ve hafızamın derinlerinden, cümleler çıkıyorlar ortaya, birer birer.
“İçimdeki genç kız, düşlerinden, coşkusundan büsbütün vazgeçmek istemiyor”
“Korkuyorum biraz İçimin boşalmasından, ufkumun daralmasından, düşüncelerimi diri tutacak eylemlerden uzak kalmaktan korkuyorum”
“bir vurgun olmayacak artık yüreğimdeki
ve yatağını değiştiren bir nehir gibi sanki
geri gelmemek üzere giden bir şeyin
kanat sesleri kalacak yalnız kulaklarında”
İçimden Kuşlar Göçüyor…
Bir dakika. Şşşiiişşştttt ! Biraz sessizlik lütfen. Duyuyor musunuz?
Kanat sesleri!
Göçenlerin ardından, yepyeni kuşlar doluyor içime…
Eser Akpınar
11.03.2011
İzmir