4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1080
Okunma

..........................................................................................................Eskişehir, 09.03.011
Komşu ilçede liseye başladığım yıldı.
Sınıfımızdaki, daha doğrusu lise 1. sınıftaki dört kızdan bir tanesi her sabah köşede benim evden çıkmamı bekler, beraber okulun yolunu tutardık. Ve tek kelime konuşmazdık, konuşamazdık. O yıllar, Anadolu’nun tüm küçük ilçelerinde en ufak karşı cinsle bağlantın olduğu sezildiğinde insanı dümbür-düdük ederlerdi. Kaldı ki bulunduğum ilçeyi gazeteler, ‘Türkiye’nin en geri kalmış, tutucu ilçesi’ olarak tanıtmıştı.
Bugün Türkiye’nin her yerine yağdığı gibi o zaman da ilçeye kar yağmıştı. Motorlu taşıt az olmasına rağmen yine de karlar caddede pekişmiş, buza dönüşmüştü.
O sene yeni çıkmış ve varlıklı aile delikanlıların moda olarak hemen aldırdıkları altı sarı naylon ayakkabı bende de vardı. Ve beni sınıf arkadaşımın yanında taşıyordu. Esnaf, ellerinde küreklerle dükkânlarının önündeki karları kürüyordu.
İki yüz metre yürümemiştik ki ben, nasıl olduğunu anlamadan, ölü bir kurbağa gibi caddeye seriliverdim. Koltuğumun altındaki kitaplar dağıldı. Utancımdan bir zaman kalkamadım. Sınıf arkadaşım kitapları tek tek topladı. Yüzü pancar pancar yanarak uzattı.
Okula varıncaya kadar kaç kez düşme tehlikesi yaşadığımın sayısını bilmiyorum. Naylon taban ve don...
İki sene, ben okuldan sürgün edilinceye kadar, aynı sınıfta okuduk ve arkadaşımla tek kelime konuşmadık.
O yıllar evli, hatta nişanlı olanların okulla ilişiği kesiliyordu. Ve ben, ailelerimizin isteği doğrultusunda bir kızla nişanlıydım. Ya ben yanlış biliyordum, ya da okul idaresi ilişiğimi neye, nasıl dayandırarak keseceğini bilmiyordu. Ama sonunda müdür, bu derste pencereden atlayıp poker oynamaya giden, arkadaşlarının yakalattığı sigaraları sahiplenen, bazı öğretmenlere dikbaşlılık eden ama pek çok öğretmeni tarafından da sevilen öğrencisini boş öğretmenler odasında bir bayan öğretmenle baş başa masumane konuşurken yakalayınca, babasını çağırıp, skandaldan, vesaireden bahsederek ‘velisinin isteği üzerine’ tasdikname ile sepetledi.
Nişanlılığım süresince kayınpeder beni yakaladı mı alır evine, nişanlımın yanına götürürdü. Ve ben nişanlımla baş başa kaldığımızda tek cümle konuştuğumuzu hatırlamıyorum.
O yıllar öyleydi.
Takvimden bir yaprak düşmek üzere. Pencereyi açıyor, başımı uzatıyorum. Kar, sevmediğim bir şekilde, kepek kepek yağıyor. Ayaz kırılmamış. Penceremden sekiz metre uzaklıktaki yüksek gerilim hattı mutlaka radyasyon yaymaya devam ediyor. Aynı şekilde odamda dolaşan elektrik kabloları, şu leptop, cep telefonum, flüoresans lambalar.
Deterjan, şampuan. Plastik, teflon.
İngiltere’de her dört kişiden bir tanesi kansermiş.
Ve 2011 yılında İngiltere hariç AB ülkelerinde 20.000.000 insan kanserden ölecekmiş.
Yediklerinize, kullandıklarınıza dikkat ediniz lütfen.
Yüksel ÖNAÇAN