4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1113
Okunma

HUZUR MU ? HUZURSUZLUK MU?
Günümüzde fertleri ve toplumları siyasi, sosyal ve ekonomik yönden etkileyen düşünce davranış ve bir takım hadiseler vardır. İç dünyamızda ve toplum hayatımızda huzurun nerede olduğunu bulamamış, saadet ve mutluluk duygularından uzak kalmışsak, o zaman huzursuzlukla karşı karşıyayız demektir. Bugün için dünya sahnesinde alnımız açık, başımız diktir. Siyasi ve ekonomik olarak söz sahibi bir ülke durumundayız. 15-20 yıl öncesine göre, AB’ye İMF’ye muhtaç değiliz artık. Olsa da olur. Olmasa da. Afrika ve Ortadoğudaki huzursuzlukla, Türkiye’yi mukayese etmek dahi, bir büyük aymazlık ve sorumsuzluktur.
Eğer toplumlar kendi milli değerlerini unutur, ruh kökünden uzaklaşırlarsa, perspektiflerinde de önemli değişiklikler tezahür eder.Cemiyeti temelinden sarsan, yaralayan hatta çökertecek noktaya getiren rahatsızlıklar baş gösterir.Artık böyle bir toplumda rüşvete hediye adı verilir.Adaletin yerini zulüm alır.Ahlaki kurallara bağlı olanlar horlanır,ahlaksızlık ve edepsizlik alkışlanır.Faziletler rezalet, rezaletler de fazilet gibi gösterilir.Dalkavukluk tabii sayılır.Nokta kadar menfaate virgül olup eğilme revaç bulur.İkbal hırsı ve şöhret felç olmuş beyinlere ve kafalara sahip yığın yığın bedbaht güruhlar türer.Sevginin yerini nefret, şefkat ve merhametin yerini vicdansızlık, hoşgörünün yerini de tahammülsüzlük alır.Velhasıl bir milleti millet yapan değer hükümlerinin tümü dejenere edilerek altüst olur.Bu ise, millet bünyesinde hayati ehemmiyet arz eden inanç ilkeleri, tarih şuuru ve milli kültür hazinelerinin dinamitlenmesi demek olan yozlaşmaya evet deyip davetiye çıkarmaktan başka bir şey değildir.
Gurur şöhret şehvet hırsı gibi duygular beyinleri felç edip sağlıklı düşünmeyi engelleyici fonksiyon icra ederler.Bu hırsların bütün toplumu bir ahtapot gibi sardığını düşünürsek, feci bir akıbetin tehlikeli sinyallerini kulaklarımızda duymamak için sağır olmak lazımdır.Böylesine olumsuz havanın hakim olduğu toplumda hiçbir zaman huzurdan bahsedilemez. Bu millete yıllar önce, maalesef bütün bu olumsuzluklar bir bir yaşatıldı. Faziletler rezalet, rezaletler fazilet olarak takdim edildi. Fakat bu aziz ve asil millet uyandı artık. Yalanları ve tezgahları yutmuyor. Kendi rolünü, artık başkalarına biçtirmiyor. Dünkü mızrak, bugün çuvala sığmıyor.Unutmayalım ki, yaratılışın mayasında güzellik mevcuttur. İnsan fıtratında iyilik ve sevgi vardır.Yunus’un: “yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü” dediği gibi düşüncelerimize bakışlarımıza ve yorumlarımıza hoşgörü hakim olursa, her şeye sevgiyle bakar sevgi görürüz.İnsanlar arasında menfaat esasına dayanmayan candan dostluklar kurulur.Bu davranışlar ise huzur dünyalarının ve saadet sırlarının keşfine yol açarak mutluluk atmosferi oluşturur. Bu huzur atmosferini bu millete çok görenler kimler? Terörün bitmemesi için onlarla kol kola olanlar kimler?Halkın değerleriyle doku uyuşmazlığı yaşayanlar kimler? Artık bu soruların cevabı meçhul değil.
Huzur; Mevlana’nın ifadesiyle: “Şefkat ve merhamette güneş gibi, ayıpları örtmede gece gibi,alçak gönüllükte toprak gibi” olan insanların meydana getirdikleri toplumlarda kendini hissettirir.İnsanın içindeki duygu ve düşünceleri tohum olarak kabul edersek davranışlarımız onun çiçekleri tasa ve kıvançlarımız da meyveleri olur.Tolstoy: “Saadeti ihtiraslarda değil kendi içinizde arayın.”diyerek bu hakikati anlatır.
Huzuru parada pulda şan ve şöhrette makam mevki ve rütbede aramaya gerek yoktur.
Kalbi kükreyen bir yanardağ gibi ihtiras,kin,nefret,haslet ve yalan hile ve desise dolu bir insan, hiçbir zaman huzuru bulamaz ve saadetle tanışamaz.
Doğruluğa, iyilik ve güzelliğe,ahlak ve fazilete,sevgi ve hoşgörüye dayanan huzuru bulmak için sarp dağların arkalarında yolculuğa çıkmaya gerek yoktur.O yanımızdadır.Yakalamak için gönüllerde iman gerektir, vicdan gerektir, irfan gerektir, sevgi ve hoşgörü gerektir.
Huzura giden her türlü engebeli dikenli ve zorlu yollarda yürümeye evet.
Huzursuzluğa giden asfalt yolda yürümeye hayır.