11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1776
Okunma
Anacığım, sana mektup yazmayalı uzun zaman oldu biliyor musun? Mektuplarımın çoğunu sevdiğime yazıyorum artık. Bana soran gözlerle baktığını görür gibiyim. “Senin sevdiğinde mi var?” e bu işin kuralı bu; onu sana sonra anlatacağım. Neden mektuplarımın önceliği sevdama biliyor musun? Hani şu kızlar okumaz, okuyup da sevdiklerine mektup mu yazacaklar zihniyeti var ya, o zihniyete inat sevdama mektup yazıyorum!
Hâlbuki okumayı çok istiyordum, bunu sen de biliyordun Anacığım! Neden beni okutmadınız? Benim de ideallerim ve amacım vardı. Çağımızda o kadar çok hastalık var ki, gelişigüzel ilaçlarla bu hastalıklar tedavi edilmiyor Anacığım! Ancak hastanın ağrısını dindiriyorlar, o kadar! Rahmetli babacığım, kanser hastalığının acısıyla kıvranırken yemin etmiştim, araştırmacı olacağım diye.
Babacığım benim ideallerimi gerçekleştiremeden göçüp gitti bu dünyadan. Sonrası malum…
“Zor yıllardı kızım, karnımızı zor doyuruyorduk.” dediğini duyar gibiyim sanki. Sen okutmadın diye, ben okumaktan asla vazgeçmedim biliyorsun. Okuduğum kitapları, neredeyse bir tır taşıyamayacak. Baktım ki, sadece okumakla miyop olacağım. Yazayım bari dedim.
Hemen bir siteye üye olup, birkaç şiirle birkaç nesir yazıp astım. Birileri çıkıp, “yooo!” dedi. Öyle şiir ve nesir yazılmaz. Nesir yazacaksan, yazdığın yerleri öyle tarif edeceksin ki, biz de seninle oralara gideceğiz. Bunca insanı nasıl götürürüm diye düşündüm taşındım, aklıma sohbetlerimiz geldi.
Elime kalemimi aldım, sanki sen karşımdaymışsın da eski günlerimizdeki gibi seninle sohbetler ettim. Bazen fistanındaki küçük bir delik, bazen soluk bir çiçek takıldı gözlerime. Senin yeşil gözlerini, beni okuyanlarda gördü benimle birlikte. Acı tatlı sohbetlerimiz döküldü sayfalarca. İşte bu dedi okuyanlar, işte bu! Ananı tanıyoruz artık dediler bana. İşte buymuş işin püf noktası Anacığım.
Bir de zaman meselesi var aklımı karıştıran. Geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, mişli zaman, dılı, dili zaman… Aklın karıştı demi? Tabii karışır, ben bile çözemedim şu zaman meselesini sen çözeceksin. İnşallah yaza yaza çözeceğim.
Gelelim şiirlere; şiir yazmak, öyle vatan millet Sakarya demekle olmuyormuş. Uzun uzun, bol kelimelerle masal anlatır gibi de yazmayacakmışım. Bazen gizli bir şifre, bazen de imge kullanacakmışım. “Onlarda ne mi?” diyorsun. Vallahi Anacığım, ben anlamadım ki sana anlatayım. Aşk şiirleri yazacaksam eğer, hissettirmeliymişim. Âşık olmalıymışım. Yoksa yazamazmışım. Böyle diyor bazı ustalarımız.
Düşündüm taşındım. Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı. Şiirlerimde ruh yok; olmuyor! Ben de kendime bir deniz gözlü buldum. “Essah mı kız!” dedin demi. Gözlerimi görseydin eğer, essah mı, yoksa yalan mı söylüyorum öğrenirdin; ama essah mı yalan mı söylemeyeceğim işte! Orası bana kalmış. Belki benim uydurduğum bir hayaldir. Belki gerçekten böyle biri vardır. Her ne olursa olsun, ben onu hayallerimde yaşatıyorum. Yoksa şiirlerimi ve mektuplarımı kime yazacağım ben? Bir deniz gözlüm var Anacığım! Geceler boyu onu düşünürüm. Özlem dağları büyür içimde. Efkârlanır bir mektup ve ya bir şiir yazarım deniz gözlüme. Onunla dertleşir, onunla ağlar onunla gülerim. Al işte geldik ilk konuya…
Hani mektup yazarım diye beni okutmamıştınız ya, ben de inadına yazıyorum şimdi! Yazacağım da. Hatta daha ileriye gidip, senede bir gün, o sahilde buluşacağım deniz gözlümle. Türk filmlerindeki gibi deme bana. Biz zaten Türk’üz. Hani şu birlikte izlediğimiz filmdeki, sahilde sevgilisini beklerken ölen kadın gibi ölmem korkma. Şimdi cep telefonları var, beklemeye ne hacet. Gel diyorsun geliyor. Ya, işte böyle Anacığım nereden nereye… Laf lafı açtı, yine birçok şeyi konuştuk seninle. Yazarlık bir yana da şu deniz gözlü meselesi aramızda kalsa iyi olur. Sana güveniyorum bu konuda, kimseye güvenmediğim kadar. Bir dahaki mektubuma kadar hoşça kal. Güzel yanaklarından öpmek isterdim doyasıya ama artık yoksun. Sadece ruhuna Fatiha yolluyorum. Mekânın Cennet olsun Anacığım.
15/02/2011/ Emine UYSAL