3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1019
Okunma
KKTC’DE İHRACATIMIZ % 43 ARTMIŞ!
“İthalat 2009’a göre yüzde 24, ihracat yüzde 43 arttı
KKTC’de 2010 yılının ilk 10 ayında gerçekleştirilen ithalat bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 24, ihracat ise yüzde 43 oranında artış gösterdi.
Ticaret Dairesi’nin 2010 yılı Ocak-Ekim dönemine ait dış ticaret verilerine göre, bir önceki yılın (2009) aynı dönemine kıyasla yüzde 24 oranında artarak 1 milyar 238 milyon dolara çıkan ithalatın, yüzde 69’u Türkiye’den, yüzde 31’i ise 3. ülkelerden gerçekleştirildi.
Geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 43 oranında artışla 79 milyon 136 bin dolara çıkan ilk 10 aylık ihracatın ise 49.1’i Türkiye’ye, yüzde 50.9’u 3. ülkelere yapıldı.”
Gazetemizde yer alan bu haberde bir şey dikkatimi çekti. İthalatı anladım. Yaşamımız için her şeyin ithal edildiğini görüyoruz. Hemen hemen iğneden ipliğe her şey ithal ediliyor. Gıda sektöründen, sanayiye, endüstriyel mallardan, teknolojiye, dek her şeyimizde ithal bulabilirsiniz de, benim dikkatimi çeken ise ihracatımızın da artmış olması.
Kuzum sakın beni yanlış anlamayın da biz ne ihraç ediyoruz yurt dışına. Ne üretiyoruz da, ne ihraç edeceğiz. Bildiğim kadarıyla ihracatımızın temel taşlarından bir iki tanesini sayarsak, Narenciye, patates, biraz da, o da Türkiye ile sınırlı kalan Hellim ihracatımız.
Narenciye üretiminin son yıllarda yok denecek kadar azaldığını, adanın en önemli ihraç ürünü olan bu sektörün yalnız Güzelyurt’la sınırlı kaldığını, diğer bölgelerde ise tamamen yok olduğunu biliyoruz. Demek ki bu alanda bir düşüş var. Patates ekimi de artık dış Pazar sorunu nedeniyle yok denecek kadar azaldığına göre, bu alanda da bir yükseliş söz konusu değildir. Kaldı bir tek Hellim ihracatımız. Demek ki Hellim üretimi ve tüketiminde rekor seviyeye ulaşmışız ki İhracatta artışı yakalamışız. Bu da sanayisi olmayan, üretimi tüketiminden az olan bir ülke için sanırım sevinilecek bir şeydir. En azından hayvancılık ve tarımda hala varlığımızı koruyabiliyoruz.
Şimdi birçok okurum bana kızacak. Yandaş medya yazarları gibi yazdığımı düşünecek ama. Ben Sadece KKTC’nin artık kendi ayakları üzerinde durabilmesini, Hükümetin yaptığı reform nitelikli hareketlerin daha iyi anlaşılabilmesi için bu şekilde yazıyorum. Gerçekleri acı da olsa her zaman yazmak gerektiğini düşünüyorum.
Daha önce ki yazılarımda da zaman zaman bu konuya değinmiştim. Türkiye’den gelen yardımların yanı sıra bizlerinde bir şeyler üretmesi gerektiğini söylemiştim. Ne AB’den gelen yardımlarla, ne de Türkiye’den gelen yardımlarla KKTC’yi kalkındıramayız. Bu gelen yardımları, daha önce ki hükümet, KKTC’yi yok etme işlerinde harcadı, yeni yandaş zenginler yaratmak için kullandı. Kamuda yandaşları istihdam ederek, maaşlara fütursuzca zamlar yaparak, bütçeyi tamamen tüketti. Ülkeyi bir yangın ve talan yerine çevirdi.
UBP ise bu yangın ve talandan en az zararla nasıl kurtuluruz savaşı verirken, Türkiye’nin de uyarılarını dikkate almak zorunda kaldı ve bu iyileştirici reformist hareketleri uygulamak zorunda kaldı.
İşte bu nokta da benim yukarıda yazdıklarım devreye giriyor. Eğer bizler sanayimizi güçlendirmiş olsaydık! Narenciyemizi yok etmeseydik! Tarımda ve hayvancılıkta gerekli yatırımları yapıp, Türkiye’den gelen paraları bu alanda harcayıp, ihracatımızı bitirmeseydik! Tabi bunlar uzun yıllar içinde cereyan eden olaylardı. Hepsi bir iki yılda oluşmadı. Kısacası bizler hem hükümet olarak, hem de vatandaşlar olarak daha akılcı yatırımlar yapabilseydik, bu gün ne bu sıkıntıları yaşıyor olacaktık, ne de O KIBRISLILARIN pis hakaretlerine maruz kalacaktık. Ne Türkiye’ye dil uzatabileceklerdi. Ne de Bu gün o yangının küllerinden bir devlet yaratmaya çalışan hükümetimize dil uzatabileceklerdi.
UBP’nin payı yok muydu bu hezimette? Tabii ki vardı. O uzun yıllar içinde onun da bir takım hataları olmuştu. Belki bundan sonra da olacaktır. Ama o hataları bu gün telafi edebiliyorsa, etmek için bir çaba harcıyorsa bizlerin de sabırla bekleyip, ona destek vermemiz gerekmektedir. Unutmayalım ki o hiçbir zaman KKTC’den vazgeçmedi, geçmeyecektir de.
Ayla BERKİN
03.02.2011