1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1150
Okunma
İnsanlar konuşurlarken o kadar yalın bir şekilde yalan atıyorlar ki
onları gerçeği anlatmak zorunda bırakırken pişmanlığın pençeli elleri arasında
parçalarıma ayrılıyor ve bir bütün olmaktan büsbütün çıkıyorum.
Varlığım bir puzzleye dönüyor ruhum titrek bir mum ışığı gibi sönüyor.
İnanın ya da inanmayın bazen kendilerini bakışlarının arkalarına saklarlarken
bakışlarıma yakalanıyor olanların kirli yalanlarını alıp kendi ellerimle yıkıyorum.
Öyle ki gerçeği konuştuklarında önce sıkılıyorum daha sonraysa yıkılıyorum.
Bu yıkım, önce kendilerini inandırdıkları daha sonra da beni inandırmaya çalıştıkları
yalanlarıyla değil, saklayarak sakındıkları realitelerinin açığa çıkmasıyla başlıyor.
Sizin anlayacağınız artık insanların maskeli oluşuna kızmıyorum.
Tam tersi maskesiz olarak ortalıkta gezinen insanlara kızıyorum.
Çünkü maskelerinin ardında sakladıkları yüzleri o kadar kirli ve çizgili ki o
çizgilerin üstünde yürüyen gözlerimle yaralarına tuz basıyorum
ve hepsinin suçlu gözlerini alıp gözlerimin dar ağacına asıyorum.
Yarı kapalı gözlerim tamamen kapanınca gözlerinin ardındaki yaşamlarına kanat çırpıyorum.
Parıltılar içinde yüzen ve beni baştan aşağı süzen her göze ivedilikle göz kırpıyorum.
Daha konduğum İlk kirpikte biri birinin gözlerinin içine baka baka yalan atıyor,
bir diğeri hem ruhunu şeytana satıyor hem de gerçeğe yalan yalana gerçek katıyor...
Herkes gerçekle yalan arasında renk değiştiren bir çizgiyle yanyana yatıyor.
Sözler daha uçuk kaçık gözlerse hem daha açık hem de daha sönük ve daha karanlık.
Hepsi siyah bir bataklığa batar gibi kendi çukurlarının derinliklerine batıyor.
Önce hepsi sıradışı bir şekilde sıradanlaşıyor, birbirlerini ve yazgılarını taşlıyor
daha sonraysa hepsi kendilerini yeniden bulmak için birer birer kaybolmaya başlıyor...
-mstfklvz-