Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
şiirinprensi
şiirinprensi

AŞKI BİLEN TANIYAN VARMI AŞKI ANLATAN EN GÜZEL DİZELER

Yorum

AŞKI BİLEN TANIYAN VARMI AŞKI ANLATAN EN GÜZEL DİZELER

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

5024

Okunma

AŞKI BİLEN TANIYAN VARMI AŞKI ANLATAN EN GÜZEL DİZELER

AŞKI BİLEN TANIYAN VARMI AŞKI ANLATAN EN GÜZEL DİZELER


AŞKMIDIR Kİ CAN U DİL MÜLKÜNÜ YAĞMA EYLEYEN. KANUNİ MUHİBBİNİN ÖLÜMSÜZ ESERİ




Aşk mıdır ki can-ü dil mülkünü yağma eyleyen

Aşk mıdır sinemin içre gelip de câ eyleyen



Aşk mıdır ki boynuma takıp belâ zincirini

Gezdirip Mecnûnleyin âlemde rüsvâ eyleyen



Aşk mıdır ki bî-vefâ güller elinden geceler

Inledip bülbülleri tâ subh güya eyleyen



Aşk mıdır ki eyleyen tîr-i cefâya cân-siper

Mihnet ü derd ü gamı sinemde peydâ eyleyen



Aşk mıdır ki bir kemân-ebrû nigârın yâdına

Ok gibi bu kaddimi’büküp benim yâ eyleyen



Aşk mıdır ki fenni derdi okutup âşıklara

Fasl u babı sinemin levhinde inşâ eyleyen



Aşk mıdır ki bu Muhibbi sîne sîne dağ vurup

Ahir ânın gözleri yaşını derya eyleyen



MUHIBBI(KANUNI SULTAN SULEYMAN)





dil:gönül



ca:mekan,mevki



rüsva eylemek:rezil etmek



subh:sabah vakti



tir:ok



can-siper:canını feda eden



mihnet:zahmet,eziyet,sıkıntı



peyda:meydanda olan,aşikar



keman-ebru:kaşları yay gibi olan



nigar:güzel yüzlü sevgili,resim



kadd:boy



ya:arap alfabesinin son harfidir,"hey,ey" anlamı da vardır.(ben burada Arap alfabesindeki son harf olarak kullanıldığını düşünüyorum.ok gibi boyla kastedilen elif olabilir.Şairin elif gibi olan boyu sevigilinin aşkından ye gibi iki büklüm olmuştur.)(belki de böyle değildir ben böyle yorumladım ama:) )



bab:kısım,kapı

AŞK NEDİR ANLAYAN BİLEN VARMI



“Aşk kaydında olan kişi

ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”

(Mevlana)





Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.





“Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen

Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen

Aşk mıdır boynuma takıp bela zincirini

Gezdirip mecnunleyin âlemde rüsva eyleyen”

(Muhubbi)





Yani aşk sabah evden çıkarken sırtınıza geçirdiğiniz gri bir ceket gibi kolayca çıkarılıp fırlatılmaz. Anneniz gibi siz nazlanınca müsamaha gösterip nazınızı çekmez. Bir kasetin A–1 şarkısı gibi dinleyip ağladıktan sonra “stop” düğmesine basılıp durdurulmaz aşk. Aşk hep başa sarar kendini. Saçları iki belik değildir aşkın; alabildiğine uzun ve dağınıktır ve tarak geçmeyecek kadar da gürdür. Okşamaya gelmez, dolaşıklığı açılsın istemez, pasaklı bir kız çocuğu gibi ayaklarınızın altında gezinir durur. Bir çubuk makarnayı bile çatalına dolayamayan biri onun saçlarını taramaya nasıl talip olabilir?





“Bir katreyim ama yine Ummanlara doymam

Topraklara, yapraklara, insanlara doymam

Hem ateşlere, hem nura hem zindanlara doymam

Ağlat beni inlet beni ta haşre kadar yak”

(Yaman Dede)



Yani sabah kalkınca dudağınızdan dökülen bir mırıldanmayı istemez o, senfoniler ister, ağıtlara karışıp tellere dolanmak ve her ağızdan duyulmak ister. Mp3 ler gibi tek dokunuşla içini dökmez o.



Kendini bir yüzle gizler. Duraktaki, pazardaki, okuldaki çoğu yüz aşkı maskeler. O maskeler ki; ya bir otobüsün en arka koltuğunda yahut bir yağmurun ıslattığı kaldırımda, bir çiçek tomurcuğunda, bir şiirin en içli mısrasında düşüverir. Ama bir okulun kapısında peruklar düşerken, ağzı salyalı bir öğretim görevlisinin yüzü asla ona perde değildir.





“Aşk bir şuledir ki, parlayınca maşuktan başkasını yakar mahveder” (M.İkbal)





Yani bir elektrik düğmesine dokunmak kadar basitçe yanmaz aşkın ışığı. Aşk elindeki ampule senin duy olmanı bekler. Elektriğe sen çarpılacaksın ki o ışıldayacak. Jelâtin parlaklığı ile kandıramazsın onu, aşk yansımayı sevmez.





“Ateşi hicrinle can durmaz figana başlar

Kaynayıp akar ol ateşle gözümden yaşlar

Ateşim yaşım iniltim can içinde gizlidir

Zahirimde yok içimde hasıl oldu yaşlar”





Pimi çekilmiş, ya da patlaması “an”a kurulmuş bir bomba taşır kalbinin üstünde her aşık. Kirk-box ringine çıkmış bir cin ali cesaretine bürünmüştür ve yenileceğini bile bile hüzün ve eleme karşı tekmeler savurur. Her gece ayrılık acısı ile solup buruşmuş yüz, her yeni güne çikolata yiyip mutluluk hormonu salgılayan bir obez gibi sırıtarak başlar.





“Cihanı hiçe satmaktır adı aşk

Dökülüp varlığa gitmektir adı aşk

Bela yağmur gibi gökten yağarsa

Başını ana tutmaktır adı aşk

(Eşrofoğlu Rumi)





Yani aşk; sabaha kadar testere ile ikiye bölünür, akşama kadar sabır dikişleri ile yeniler kendini. Düz yolları, düz çizgileri sakin nehirleri sevmez hep türbülanslı uçuşlar ister. Boşluğa düşer, kâh boşluk ona düşer.



Siyah giymeye, intihar etmeye meyilli gibi durur aşk. Onu bu eğilimden kurtarıp beyaza boyamak ve ebedi bir hayatı muştulamak senin aşkı layık olan yere kaldırmanla mümkündür. En son ne zaman baktın gökyüzüne? Hatırlamıyorsan senin kalbin aşkın çekiminden sıyrılıp bu dünyanın çekimine yenilmiş demektir.



“Aşk imiş ışık veren âşıklara

Aşk imiş ateş veren yanıklara

Aşk imiş derde bırakan âdemi

Aşk imiş deva veren âşıklara”





Yani aşk ten kafesini mesken edinen iyi huylu bir misafirken ve soylu bir efendi ona hükmederken, ifşa edilip dökülünce dudaktan, aşkın şaklabanı olur aşık ve efendilikten soyunur, kırılıp dökülür cennetteki yerinden. Bir “dalga geçme aparatı” haline gelir ve günaha yürüyen dalları budanmazsa, bir gözaltı torbası, bir kutu antideprasan ilacı olarak sana geri döner.





“Aşk ki kalbe gıdadır. Ne yenir ne yutulur. Bir demir leblebidir çiğneyebilene aşk olsun” (Şinasi)





Yani efendim aşk kemirir durur insanın içini. İki lokma ekmek yenince bastırılmaz, bir bardak su içince söndürülmez. Üç dört eki olan bir gazete gibi her sabah eşiğinizde beliriverir





“Aşk kaydında olan kişi

ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”

(Mevlana)





Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.





Temel Bilgiler



Adı:

AŞKI TANIMLAYANA AŞK OLSUN

Kategori:

Ortak İlgi Alanları - Flört ve İlişkiler

Açıklama:



“Aşk kaydında olan kişi

ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”

(Mevlana)





Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.





“Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen

Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen

Aşk mıdır boynuma takıp bela zincirini

Gezdirip mecnunleyin âlemde rüsva eyleyen”

(Muhubbi)





Yani aşk sabah evden çıkarken sırtınıza geçirdiğiniz gri bir ceket gibi kolayca çıkarılıp fırlatılmaz. Anneniz gibi siz nazlanınca müsamaha gösterip nazınızı çekmez. Bir kasetin A–1 şarkısı gibi dinleyip ağladıktan sonra “stop” düğmesine basılıp durdurulmaz aşk. Aşk hep başa sarar kendini. Saçları iki belik değildir aşkın; alabildiğine uzun ve dağınıktır ve tarak geçmeyecek kadar da gürdür. Okşamaya gelmez, dolaşıklığı açılsın istemez, pasaklı bir kız çocuğu gibi ayaklarınızın altında gezinir durur. Bir çubuk makarnayı bile çatalına dolayamayan biri onun saçlarını taramaya nasıl talip olabilir?





“Bir katreyim ama yine Ummanlara doymam

Topraklara, yapraklara, insanlara doymam

Hem ateşlere, hem nura hem zindanlara doymam

Ağlat beni inlet beni ta haşre kadar yak”

(Yaman Dede)



Yani sabah kalkınca dudağınızdan dökülen bir mırıldanmayı istemez o, senfoniler ister, ağıtlara karışıp tellere dolanmak ve her ağızdan duyulmak ister. Mp3 ler gibi tek dokunuşla içini dökmez o.



Kendini bir yüzle gizler. Duraktaki, pazardaki, okuldaki çoğu yüz aşkı maskeler. O maskeler ki; ya bir otobüsün en arka koltuğunda yahut bir yağmurun ıslattığı kaldırımda, bir çiçek tomurcuğunda, bir şiirin en içli mısrasında düşüverir. Ama bir okulun kapısında peruklar düşerken, ağzı salyalı bir öğretim görevlisinin yüzü asla ona perde değildir.





“Aşk bir şuledir ki, parlayınca maşuktan başkasını yakar mahveder” (M.İkbal)





Yani bir elektrik düğmesine dokunmak kadar basitçe yanmaz aşkın ışığı. Aşk elindeki ampule senin duy olmanı bekler. Elektriğe sen çarpılacaksın ki o ışıldayacak. Jelâtin parlaklığı ile kandıramazsın onu, aşk yansımayı sevmez.





“Ateşi hicrinle can durmaz figana başlar

Kaynayıp akar ol ateşle gözümden yaşlar

Ateşim yaşım iniltim can içinde gizlidir

Zahirimde yok içimde hasıl oldu yaşlar”





Pimi çekilmiş, ya da patlaması “an”a kurulmuş bir bomba taşır kalbinin üstünde her aşık. Kirk-box ringine çıkmış bir cin ali cesaretine bürünmüştür ve yenileceğini bile bile hüzün ve eleme karşı tekmeler savurur. Her gece ayrılık acısı ile solup buruşmuş yüz, her yeni güne çikolata yiyip mutluluk hormonu salgılayan bir obez gibi sırıtarak başlar.





“Cihanı hiçe satmaktır adı aşk

Dökülüp varlığa gitmektir adı aşk

Bela yağmur gibi gökten yağarsa

Başını ana tutmaktır adı aşk

(Eşrofoğlu Rumi)





Yani aşk; sabaha kadar testere ile ikiye bölünür, akşama kadar sabır dikişleri ile yeniler kendini. Düz yolları, düz çizgileri sakin nehirleri sevmez hep türbülanslı uçuşlar ister. Boşluğa düşer, kâh boşluk ona düşer.



Siyah giymeye, intihar etmeye meyilli gibi durur aşk. Onu bu eğilimden kurtarıp beyaza boyamak ve ebedi bir hayatı muştulamak senin aşkı layık olan yere kaldırmanla mümkündür. En son ne zaman baktın gökyüzüne? Hatırlamıyorsan senin kalbin aşkın çekiminden sıyrılıp bu dünyanın çekimine yenilmiş demektir.



“Aşk imiş ışık veren âşıklara

Aşk imiş ateş veren yanıklara

Aşk imiş derde bırakan âdemi

Aşk imiş deva veren âşıklara”





Yani aşk ten kafesini mesken edinen iyi huylu bir misafirken ve soylu bir efendi ona hükmederken, ifşa edilip dökülünce dudaktan, aşkın şaklabanı olur aşık ve efendilikten soyunur, kırılıp dökülür cennetteki yerinden. Bir “dalga geçme aparatı” haline gelir ve günaha yürüyen dalları budanmazsa, bir gözaltı torbası, bir kutu antideprasan ilacı olarak sana geri döner.





“Aşk ki kalbe gıdadır. Ne yenir ne yutulur. Bir demir leblebidir çiğneyebilene aşk olsun” (Şinasi)





Yani efendim aşk kemirir durur insanın içini. İki lokma ekmek yenince bastırılmaz, bir bardak su içince söndürülmez. Üç dört eki olan bir gazete gibi her sabah eşiğinizde beliriverir



(yalnızca başı)

“Aşk kaydında olan kişi

ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”

(Mevlana)





Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.





“Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen

Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen

MUHİBBİ-KANUNİ





Aşktır din aşktır iman.



Aşk derdine düşen bir can

Gece gündüz zaru fiğan

Bütün derde olan derman

Aşktır din aşktır iman.



Aşksız bir şey görünmiyor

Aşksız bir şey olmuyor

Aşksız denizler kaynamaz

Aşksız balıklar oynamaz.



Aşksız dağda otlar bitmez

Aşksız bahçelerde gül bitmez

Aşksız bülbül feryad etmez

Aşktır din aşktır iman.



Aşk bütün kalbe ğıdadır

Aşka düşen halı cüdadır

Aşk için canım fedadır

Aşktır din aşktır iman.



Aşksız pınarlar kaynamaz

Aşksız yerde yağmur yağmaz

Gelen olmaz giden olmaz

Aşk bütün derde devadır.



Aşksız gökler gürlemez

Şimşekler bile atmaz

Aşksız yerde yel esmez

Aşksız yerde kuşlar ötmez



Aşksız yerde can yaşamaz

Yağmur yağmaz yemek pişmez

Kız evlenmez çocuk olmaz

Aşksız yerde güler açmaz.



Bu boyaya boyananlar

Bu denizde yüzenler

Aşk haline düşen canlar

Gözünde yaşlar durmaz.



Aşk boyasına boyananlar

Ebedi silinmez oldu

Aşktır feryad aşktır figan

Aşktır bütün derde derman.



Bu ebedi bir cevherdir

Paslanmaz bir mücevherdir

Bu hali sarhoşluğa düşen

Ebedi ayılmaz bu cihanda.



Bu şerbetten içen sarhoş

Ebedi sermestane kalır

Bu hastalığı olan bir can

Dermanı bulunmaz cihanda.



Bu aşk zümresine katılan can

Ayrılmaz aşkın sohbetinden

Gece gündüz zahmetinden

Doyulmaz aşk sohbetinden.



Daldım bu bahri ümmanı

Derdime aradım dermanı

Yoktur devru cihanı

Aşk bu derdin dermanıymış.



Aşk ile ciğerim pişti

Hangi yola gideyim şaştım

Nedametten aşk denizine kaçtım

Aşk derdimin dermanıymış.



Aşk denizini mesken eyledim

Bütün hikmetlerinden seyr eyledim

Bu cerrim od ile nar eyledim

Aşk derdimin dermanıymış.



Bu cihanda her hikmeti

Dost kapısında aşk muhbeti

Daldım bahri hakikatı

Aşk derdimin dermanıymış.



Aşk şerbetini içen didar

İşi gücü fiğanu zar

Kalbi umman vücudu nar

Aşk deryası Ahmed’i Muhtar.



Cümle aşık orda içer

Hal içinde cevze düşer

Ondan gayri yoktur dilber.

Aşk pınarı Ahmet imiş.



Aşık aşkı ordan alır

Aşk pınarı gönüldendir

Zaru figan dildendir

Bülbülün zarı güldendir.



Mürşidin sözü haldedir

Hal ile kalı getirir

Saliklere anlatırır

Cümle dervişleri ağlatırır.



Kul Hudavendi (Cevat Sevil)

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Aşkı bilen tanıyan varmı aşkı anlatan en güzel dizeler Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Aşkı bilen tanıyan varmı aşkı anlatan en güzel dizeler yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AŞKI BİLEN TANIYAN VARMI AŞKI ANLATAN EN GÜZEL DİZELER yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL