2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
511
Okunma

Bir anda karşılaştım onunla. İşte tam da karşımda duruyordu. Birbirimizin yanından geçerken bir anlık göz göze gelince, ikimiz de kaldık olduğumuz yerde.
Sanırım bu yüzü bir kez bir yerlerde görmüştüm. Ama çok uzun zamanlar öncesi olmalıydı. Parlayan kirli ve artık iyice dökülmüş saçları, çoğunlukla ağarmış sakalı, ve tıraşsız yüzüyle bitkin görünüyordu. Yeşil mavi karışımı gözleriyle bana bakarken sanki bedenimi delip geçiyor gibiydi.
Bir tek laf etmeden duruyorduk karşı karşıya. Gözlerinde yaşlar birikmişti. Dudaklarının kenarlarına yerleşen birkaç çizgi hüzün yerleştirmişti yüzüne. Arada bakışlarımız karşılaşınca kaçırıyor gözlerini. Kıpırdamadan duruyor öylece. Baştan aşağıya süzüyorsa da beni gözleriyle, sanırım düşünceleriyle bambaşka yerlerde olmalı.
Elimi uzattım ona. Yüzünde hiçbir değişiklik olmadan öyle soğuk, o da uzattı bana elini. Elimde hissettiğim parmaklarının uçları buz gibiydi. Yüzündeki bir tebessümden anlıyorum ki onun eline dokunmam hoşuna gitmişti. Ama bu tebessümle sadece kendisini kandırdığını biliyorum. Ve ben de onu teselli edemeyeceğimi biliyorum. Ama bunu ona söylemedim.
Bunun yerine ona:
-Sanki çok sevdiğin kişilerden ayrılmış, çok kötü günler geçirmiş ve hayatın tüm acılarını yaşamış da omuzlamışsın gibi bir halin var. Çok bitkin görünüyorsun, dedim.
O da bana bir şeyler söyler gibi belli belirsiz dudaklarını oynatıyordu ya anlayamıyordum. Belli etmeden kafasını salladı sanırım. Benim, bunun nedenini bilmemi istemiyor gibiydi.
Sonra gözlerini yere çevirdi, Gözlerinde biriken yaşlar yanağından aşağıya akıp, bir bir, bakışlarının dikildiği noktaya düştüler.
Elini benden geri çekip gözlerinin yaşını sildi. Bir tek kelime etmedi yine de. Düşündüm ki ben istesem bile, o yardım istemediği sürece hiçbir şekilde ona yardımcı olamazdım.
Geri döndüm ve aynadaki adamı tek başına bırakıp gittim.