4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
764
Okunma
Trafik tabelalarında Türkçe ile birlikte Kürtçe de yazılması, Türkçe Harf kullanma kanununa aykırı bulunmadı.
1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun’un 1. Maddesi’nde, ’’Şimdiye kadar Türkçeyi yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından ve merbut (bağlı, bağlanmış) cetvelde şekilleri gösterilen harfler (Türk harfleri) unvan ve hukuki ile kabul edilmiştir’’ denilen birinci madde gerekçe gösterilmiştir.
Güzel bu maddeye göre Latin harfleri kullanmak serbest. O zaman alfabemizde olmayan Q, X, W gibi harfleri de alfabemize niçin almamışız? Acaba bunun altında özellikle Kürtlere yapılan ayrımcılık mı yatıyordu birilerinin iddia ettiği gibi. Yoksa Türkçe ses uyumunda bu harflere gerek olmadığı için mi. Örneğin: bizim alfabemizde Latin alfabesinde olmayan İ ve Ğ harfleri var işte bu da Türkçe ses uyumunu sağlamak için ilave edilmiştir. Yazılarımızı yazarken lehçelere göre yazmadığımız için, yazımda dil farkı gözetilmemiştir.
Anadolu da K harfi ekseri G olarak söylenir. Kadın yerine Gadın demek gibi. Kapı yerine Gapı demek gibi. Ama biz bunu yazarken G’ler K olur.
İşte Q, X, W harflerinin alfabemize alınmamasının sebebi de budur. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan her ferdin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına yakışır bir şekilde Türkçe konuşmayı öğrenip yazabilmesi içindir.
Bizde kabul edilen Latin harfleri bunlar olduğuna göre, bunlar da Türkçe ses uyumuna uygun olduğuna göre, Kürtçe tabelalara izin verilmesidir asıl ayrımcılığı körükleyen.
Gelelim Kürtçe tabela meselesine. Türkçe bilmeyenler için asılıyormuş bu tabelalar. Peki, Türkçe bilmeyen bir insan bu tabelaları nasıl okuyacak. Okuma yazmayı hangi Kürtçe eğitim veren okulda okudu. Eğer bu insan bunca yıldır Türkçeyi öğrenmemişse, okuma yazma da bilmiyor demektir ki bu insan gerek yol Levhalarını, gerekse Belediyelerin kapılarına asılan tabelaları okuyamayacaktır. Peki, o zaman bu tabelalar kimin için asılmaktadır oraya. Tabii ki Büyük Kürdistan Devletinin inşasına, Maalesef Türkiye Cumhuriyetinin Devleti eliyle konan bir taş olarak asılmaktadır o tabelalar.
Bu gün Türkçe’nin altına Kürtçe yazılmasına çıkan izinden sonra, ülkemizde yaşayan diğer azınlıklar da isterlerse kendi dillerinden tabelalar asmayı, köy isimlerini kendi dillerinden yazmayı. O tabelaların hali ne olur düşünebiliyor musunuz? Mademki yasal bir yasak yok onların da en tabii hakkıdır bunu istemek. Tek tek isimlerini yazmama gerek yok ama hani Türkiye bir mozaik oluşturuyor ya bu çok dillilik, çok milletlik, çok dinlilik hakkında. O zaman o çoklar da bu haklarını kullanmak istediklerinde hiç birimizin itiraz hakkı olmayacaktır bu ret edilen davadan sonra.
Sonuç itibariyle Türkiye bir ayrışım noktasına doğru, yasal olarak getirilirken, bizlerinde mantıken bu ayrışımı haklı görmeye başlaması kaçınılmazdır.
Farkındaysanız artık bu gibi haberler gayet olağan karşılanıyor. Neredeyse haber niteliği bile taşımıyor. Bunu yorumlayanlar ise yıllardır yapıla gelen bir hatanın fark edilmiş olmasından duydukları memnuniyeti dile getirirken, bu hatanın yasal yoldan düzeltilmesine olumlu bakabiliyor.
İşte mantıki olarak kabullenmek de burada başlıyor ve bunun tüm halkımız tarafından da kabul göreceği günler yakındır. Düşünün bakalım bu güne dek neleri kabul etmedik. Nelere sessizce seyirci kalmadık. Hep kendimizi bu sabrın da bir sonu vardır diye teselli edip bitmeyen bir sabırla, Türkiye’nin Parsellenişine seyirci olmadık mı? Atatürk ilke ve devrimlerinin katledilmesine göz yummadık mı? Misakı Milli sınırlarımızın değiştirilmesine bu sabrımızla izin vermedik mi? Askerimizin, Yargımızın, Eğitimimizin içten tasfiyesine yine bu sabrımızla seyirci kalmadık mı?
Tüm bu tehlikeli gidişatı görüp, halkı uyandırmak isteyenlerin tek tek tutuklanmasına da “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesiyle bakıp, bu tutuklanmaları izlemedik mi?
İşte sonuçta geldiğimiz nokta bu ve bugün buna olumlu bakabiliyorsak, yarın geleceğimiz noktayı da bu günden kabullenmişiz demektir.
Ayla BERKİN
21.01.2011