2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
741
Okunma

Dişlerim sızlıyor…
Düşlerim değil, yazım hatası falan yok yani. Dişlerim sızlıyor. Yanan yürekten, buz gibi sen çıkıyorsun nefeslerimde. Dilim donuk, nefesim soğuk, birbirine vuruyor dişlerim. İrkiliyorum.
Beden iflas etmiş. Anlaşılan bağışıklık sistemim tarumar olmuş. Gelen tüm uzuvları geri çeviriyor, kabul etmiyor. Battal ağanın kızı için katlettiği insanların, sonuçta bir fayda sağlayamadığı gibi; benimde iflas ettirdiklerim, kendi vücuduma fayda vermiyor.(Av mevsimi)
Küçük bir çocuk olabiliyordum bir zamanlar. Oyunlar oynuyordum. Saklambaç, körebe ve elim sende. Sahiden elim nerede? Hoş sadece elim de değil ya neyse…
Şimdi çocuk bile olamıyorum. Omuzlarımda sensizliğin yükü ve akabinde belimin bükülüşü. Hali hazırda oynayabildiğim tek oyun; Notre Dame’ın Kamburu oluyor.
Düşünüyorum o halde varım, öylemi? Peki düşündüğüm bir tek sen isen?
Necati abi’yi gördüm bu gün. – zayıflamışsın oğlum. Dedi bana. Yok be abi deyip geçiştireyim dedim ve yengemi sordum. O da seni sormazmı? Elimde diyorum, diyorum da Allah’tan elimi sormuyor.
Yok yok sarılık falan ne alaka? Ben için için solgunum, herkes beni hastayım sanıyor halbuki yastayım deyip gülüyoruz ayak üstü. Sonbahar ya, hani birde yorgunum ya ondan olsa gerek.
Lakin kulaklarımda bir ses var iki gündür, şu durağa gelince; Musalla yolcusu kalmasın diyor. Bak yine titredim gülüm, dişlerim birbirine vuruyor.
Şişşşt ne dersin, kız yoksa ateş benimi çağırıyor….