5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
723
Okunma

İlkbahar ağaçların en narin dallarından başlayarak,en yaşlı ve iri yorgun dallarında yaşam seslerinin duyulduğu,topraktaki suyun buharlaşıp gökyüzüne yükselmeye başladığı,ahır hayvanlarının gözlerini yeşil otlaklara diktiği zamanın adıdır.
Okulun camına vurup,gözleri kamaştıran güneş ışıkları, hece fişlerini sınıfın köşesindeki ipe dizen çocukları tahrik eder,dışarıda oynamaya,koşmaya çağırır adeta.
Kalın kazaklar ,koyun keçi kılından çoraplar ve bereler tahta sanduklara tıkıştırılarak,kısa kollu mintanlar, ince giysiler buruş buruş uyandırılır tavanarasında bohçalardaki uykularından.
Toprak hamile bir kadının karnı gibi hazırdır atılacak tohumlardan en güzel ürünlerini vermeye sakin bir bekleyiş ve derin bir heyecan ile.
Irmakların gürültüsü dağlardan sırtlarında taşıdığı suların son kar birkintilerinden eriyen damlalar olduğunu haykırır ellerini kayalara vurarak tuttuğu neşeli,coşkulu tempo ile.
Ve son yağmurlar İlkbaharın billur renkli,berrak havalı günlerine hazırlamak istercesine son sefer temizlemek için yıkamaktadır dünyanın yüzünü, bedenini her zamanki türküleriyle.
Kilerlerde bir önceki yıldan artakalan bal,yağ,peynir, lor ve diğer katıkların saklandıkları tahta kaplarında , kadılarda ve dolaplarda bozulmaya yüz tutmuş son kırıntıları tüketilmektedir artık.Boş kalan kadılar özenle temizlenir ve yayla hazırlıklarının da başladığını hatırlatır .
Doğu Karadeniz’in bu dağ köylerinde dik yamaçlarda bulunan tarlaları sürmek için sabanlara koşulan boğalar kış boyunca güçlerini toplamış,emre amade beklerler ahırların en müstesna,en baş köşesinde.
Kuru ot yemekten sıkılmış ahır hayvanları ahır kapısının aralığından rüzgarın getirdiği yemyeşil,taze otların ve çiçek sürgünlerinin hayat dolu , enfes kokularıyla ciğerlerini doldurup bağırmaya ,huzursuzluk yapmaya başlarlar.
Bu dağ köylerine ilkbahar çetin gelir.İlkbaharın sıcak esintili rüzgarını hissedebilmek,karların eridiğini görebilmek için aylarca donmuş ırmaklara,kardan kapanan yollara, evlerin üzerinde her kürendikten sonra tekrar dolan kar tepelerine bakar durur köylüler.
Onun için kıymeti bilinir,sevilir ve her günü değerlendirilir bu havalide ilkbaharın.
Ormanlardan taşınacak kuru odunları,uzak otlaklardan biçilip kurutulan çimenleri, hayvanlar için hazırlanan yeşil yapraklarla kaplı ağaç dallarını taşımak ne kadar zor olsa da ,bu işlerin yapılabileceği zaman kısa süreli olduğundan ,insanlar sırtlarında veya yük hayvanları yardımıyla bu işin üstesinden gelmeye çalışırlar.
Patika yolların kıvrılarak bir sarmaşık gibi dolanıp üzerinden geçtiği dağların eteklerinde kurulan köylerde araba yolu olmadığı için yük hayvanları eskiden beri önemlidir ve zenginlik alameti sayılmaktadır.
Köy’e veya yaylaya gidecek elzem malzemeleri taşımak için,yayladan köye katık indirmek için,köyden şahire gaz yağı,tuz,un ve gerekli malzemeleri taşımak için ne derece ihtiyaç duyulduğu ortadadır hizmet hayvanlarına.Bu yüzdendir ki,ahırınd bu at katır gibi hizmet hayvanı olanalar hatırı sayılan,zengin ve arazisi geniş otlaklar üzerinde kurulu olduğunun işaretidir aynı zamanda.
Bu hizmet hayvanlarının bakımı diğer ahır hayvanlarının bakımından daha masraflı,meşakkatli ve nazlı olduğundan,evin kadınlarının daha çok çalışması hakikatini de göz ardı edemeyiz bu durunda.
Bu fazla emek,masraf ve naz’ı hakkettiklerini anlamak için dağların yamacında asılı köylerde sırtınıza birazcık yük alıp beş on adım attınız mı anlıyorsunuz.
İnsan dostu bu hayvanların alım satım işlemleri genellikle ilkbaharda yoğunlaşır, alıcılar ve satıcılar piyasaya çıkmaya başlarlar.
Zira alıcılar kış aylarında bakım masraflarından kurtulmuş olduklarını, tam işe yarayacakları zaman almanın daha karlı olduğunu dşünürler.
Satıcılar ise kışın verdikleri uğraşın ,zahmetin ,emeğin ,masrafın karşılığını hayvanların en gerekli olduğu zamanda,en yüksek fiyattan satarak daha fazla kar etmek maksadındaırlar.
Her iki tarafın ortak arzuları,müşterek çıkarları göz önüne alınarak neticelenir.
Böylece alım satım yıllarca sürer gider.Burada her satıcı aynı zamanda bir potansiyel alıcıdır.
Her alıcı da satıcıdır aynı zamanda.
Hayat akıp giderken insanlar köyü saran ağır ve kir kokulu sisler arasında bile komşularının dertlerini,sıkıntılarını unutmazlar/dı.
Ve en çok aklımda kalan yanıyla fakirin sofrası ile zenginin sofrası arasında ,bugünkü kadar derin ve hazin uçurumlar yoktu.
Ve herkes birbir acılarını dinler,sevinçlerini yüzlerine sürerlerdi.
Ne oldu bize ?