6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1497
Okunma
Bir şükürsüzlük hali yaşıyorum bugünlerde. Şükredecek çok şeyim var elbet farkındayım ama O yok.. O olmayınca canı gönülden, derinden ve derinden o şükrü edemiyordum bir türlü. O’nsuzluk şükrüme de yansıyordu. O’nsuz olmanın adı bir anlamda şükürsüzlüktü de.
O’nsuz olmak sıradandı, rutindi, “her zamanki gibi” dediklerindendi. Bugünün dünden, yarının bugünden bir farkı yoktu O’nsuz. Gün doğmuş batmış, mevsim dolanmış, takvimden yapraklar düşmüş, kara kara kışlar gelmiş gitmiş fark etmiyordum. Günün adı O’nsuzluktu sadece. O olmadan da hepsi birbirinden farksızdı işte.
O’nsuzluk benim hayatımın kısır döngüsüydü. Dönüp dolaşıp geldiğim noktaydı. Denizdeki girdaptı. Havadaki hortumdu. Ben kaçtıkça elime, ayağıma, ruhuma, gönlüme dolanıp sarmalayıp beni boğandı.. O’nsuzluk tarifi zor olandı.
Oysa güne O’nunla başlayabilseydim ve geceyi O’nunla sonlandırabilseydim her an bir diğerinden farklı olacaktı.. Ah gözlerini bir kez olsun görebilseydim şayet o gün hayatın ışıltısını görecektim bahtımda. . Ah sesini bir duyabilseydim şayet o sesle baharın cıvıltılarını duyacaktım kulaklarımda. Ah o nefesinin sıcaklığını hissedebilseydim bir an, gönlüme cemreler düşecekti. Bahar yediveren çiçekleriyle açacaktı. Hayat benden aldığı her rengi geri verecekti, yeter ki O’nunla aynı anı bir paylaşabilseydim eğer.
Çünkü O benim rengarenk dünyamdı. Hayata tutunduğum umudum, kurmaktan bıkmadığım düşüm, gözümden düşen damlam, aldığım nefesim, canımdan öte candı. Ah ah… O baştan ayağa ben’di. Ben’im dışımda tarifi edilemeyendi. Ben’siz dile gelmeyen, cümleye dökülemeyendi. Büyüsü bozulan, sırrı çözülen, şifresi kırılan, anlamını yitirendi… O’na o sırrı veren bendim…Bana bunca olmazı olduran da O’ydu.
Zıddıyla var olan tekil bir varlıktık biz… Ve çoğaldıkça kaybolan kinayeli cümlelerdik. Ben ve O… O ve ben… Aynı melodide iki nota, aynı kaderde tek gerçektik.
Kesişti yollar derin bir vadide. Bazen dipsiz derinliklerde bazen de engin düzlüklerdeyiz. Yârdan vazgeçtiğimiz her an bir başka yarın dibindeyiz. Yol kayıp, pusula şaşmış, ufuk kapalı karanlık bir tüneldeyiz. Aslında çoğu zaman kendimizde bile değiliz. Ayazda kalmış iki yürek, birbirinde kaybolmuş iki keşişiz.
O ve ben… Şimdilerde iki ayrı şehirde ölümüne sevdalı tek yüreğiz...Birbirimizden ayrı aldığımız her nefeste ise ölümü biraz daha özlemekteyiz. Hayatı başkaları için yaşayacak kadar da deliyiz. Sevda orucunu bozmadık belki ama yine de diyetteyiz.. Aşktan sermest olmuş şeyda bülbül kadar mağrur, utancından kızaran gül kadar kederliyiz. Bu sevdaya baş ve yürek koymuş iki aşık gibi çilehanede çiledeyiz. Sırf “oyun bozan” demesinler diye birbirimizden ötede ve berideyiz.
Dedim ya O ve ben… Ben ve O… Bu garip hikayenin kavuşamayan Aslı ve Kerem’iyiz…
14/09/07-Cuma/22.01