8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2710
Okunma

Nüfus cüzdanımı elime aldım, bakıyorum. Bilmediğim, anlamadığım, gözümden kaçırdığım ne yazdığını bulmaya çalışıyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ NÜFUS CÜZDANI
T.C KİMLİK NUMARASI: 527………..
SOYADI : AKPINAR
ADI : ESER
BABA ADI : -
ANA ADI : -
DOĞUM YERİ : EDREMİT
DOĞUM TARİHİ : 27.10.1959
MEDENİ HALİ : BEKAR
DİNİ : İSLAM
Hadi, alın elinize nüfus cüzdanlarınızı ve farkları bulmaya çalışın. Pek çok farklılık bulacaksınız. Çünkü siz ben değilsiniz, ben de siz değilim. Bu kadar net farklara rağmen yine de ortak yönlerimiz var:
Siz ve ben; TC vatandaşıyız.
Sizin ve benim dinimiz; İslam.
Erkekseniz; cüzdanınızın rengi mavi.
Kadınsanız; rengimiz de aynı.
Demek ki detaylarda ayrılırken önemli noktalarda ortak bilgilere sahibiz.
Peki, paylaşamadığımız ne?
Ben doğduğumdan bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfus cüzdanını taşıyorum, sizin gibi. İki kez değiştirdim. Çantam çalındı; içinde nüfus cüzdanım vardı. Boşandım; medeni halim değişti. Değişmeyen; dinim ve cüzdanımın başlığında yazan cümle: TÜRKİYE CUMHURİYETİ NÜFUS CÜZDANI ve diğer değiştirilemez bilgilerim.
Değiştirilemez bilgilerim: Anne adım, baba adım, doğduğum yer ve tarihi, dinim, TC vatandaşı olmam. Aynı sizler gibi.
O zaman, anlaşamadığımız ne?
Siz ve ben aynı rejimin, aynı sistemin çocuklarıyız. Her ikimiz de varlığımızı önce Allah’a ( Tanrı demedim. Dikkatinizi çekerim.) sonra Mustafa Kemal Atatürk ve onun ideallerinin peşinden giden atalarımıza borçluyuz.
Neyzen Tevfik’in şiiri vardır hani? Son paragrafında şöyle der:
İşgaldeki hali sakın unutma!
ATATÜRK´e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın ama
Baban kim olurdu bilemezdin
Ne mutlu ki, baba adımız TC nüfus cüzdanlarımızda yazıyor. Benim de, sizin de.
Hadi bir hayal kuralım:
Bir kadın ve erkek evlenirler. Elli, altmış, yetmiş yıl birlikte, mutlu, mesut yaşarlar. Elli, altmış, yetmiş yıl sonra kadın öğrenir ki kocasının, bütün o yıllar boyunca, ikinci bir hayatı varmış. Hayatında başka bir kadın varmış. Ne hisseder? Hayatının ortasına bir atom bombası düşmüş gibi hissetmez mi? Alıştığı, kendini güvende hissettiği, inandığı, yaşaya geldiği her şey yalanmış. Her şey kurguymuş. O, o hayatın içinde, aslında yokmuş.
Bir hayal daha kuralım:
Genç kız / erkek olmuştur. Annesi, babası ile mutlu bir hayatları vardır. Güvenli evlerinde mutlu, mesut yaşamaktadırlar. Babası; evlerinin direğidir. Asla yıkılmaz. Annesi; her şeyin dengesidir. Olmazsa olmazı evlerinin ve onun. Ve bu çocuk bir gün, hiç ummadığı, hiç beklemediği, hiç hazır olmadığı bir anda; anne ve babasının onun gerçek ailesi olmadığını öğrenir. Ne hisseder? Ben bir şey demeyeceğim. Siz yanıtlayın.
Her ikisi de travmadır, hayatlarda. Nasıl aşılır? Bilemiyorum, yaşamadım. Yanıt veremem.
Benim yaşadığım travma çok farklı ama duygusal boyutu, yıkılan duvarları, kaybolan değerleri, yerle bir olan özgüveni ile aynı.
Doğduğum günden beri yaşaya geldiğim, güvendiğim, inandığım sistemin yıkılışını izliyorum. Yok oluşunu görüyorum. Üstelik azarlanıyorum: Neden yardımcı olmuyorsun? Neden savunmuyorsun? Neyi, kime savunacağım? Hayatı alt, üst olan ben iken kimi, neyi savunacağım, koruyacağım?
“ Hıh, sen yeni yeni anlıyorsun, biz yıllardır bunu yaşıyoruz. “
Sakın! Sakın kimse bana bunu demesin.
Ben de insanım ve benim de bir sınırım var. Hani yumuşak yumuşak, anlayışla gidiyorum diye kimse başı ezilir görmesin. Ben başımı bir kaldırırsam…
İşgaldeki hali sakın unutma!
ATATÜRK´e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın ama
Baban kim olurdu bilemezdin
Eser Akpınar
28.10.2010
İzmir