5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1244
Okunma
…..Bir zamanlar İstanbul’da doğmuş ve yine burada büyümüş olan gençliğini geçirmiş olan bir Yahudi varmış. Bu Yahudi bir gün doğup büyüdüğü ve gençliğini geçirdiği şehirden Amerika’ya göç eder giderdir. Bu kişi artık gittiği orada kendine yeni bir hayat yeni bir iş kurar ve orada yaşamaya başlar.
….Fakat bu adam Amerika ‘da yaşarken, nedense İstanbul’u hiç unutamaz hep doğup büyüdüğü çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği İstanbul’un hayaliyle yaşar durur. Bunla da kalmaz ve bu kişi önüne gelene, zaman, zaman çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği bu güzel şehrimizi anlatır.
….Nerede biriyle sohbet etse konuşmaya başlasa, bu adam lafını döndürür dolaştırır yine de bir türlü unutamadığı şehir olan İstanbul hatıralarına getirir orayı anlatmaya başlar. Oradaki gençliğinin geçtiği yaşamını günlerini anlatır.
…..Bir gün bunun devamlı İstanbul hatıralarını anlatmasından çok sıkılan konuştuğu bir arkadaşı dayanamaz sorar.
Der ki ona..
….yahu arkadaş senin şu İstanbul lafı senin ağzından bir türlü düşmüyor, sen bu İstanbul’un nesini özlersin de sen bizlere devamlı iki de bir orayı anlatırsın demeye başlar.
….Karşısındaki cevap verir ve der ki ona. Arkadaş ben en çok oranın en çok nesini özlerim bilir’ misin derdir. Sonra da bu adam ona, ben en çok o şehrin kiliselerinden çalan çanlarını ve bir de camilerinden okunan ezanlarını ve bilhassa da derin uykuda iken okunan sabah ezanlarını özledim diye cevap verir karşısındaki adama.
….Bir Yahudi bile, Yahudi olduğu halde bizim ezanlarımızı özlerse, bizler neden o sesi huşu içinde beş vakit okunan ezan seslerinden etkilenmeyelim. Müslüman olduğumuza şükretmeyiz bana göre. Okunan ezanlar hiç susmasın.