4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1549
Okunma

Bir sinema yazısından çok bir tavsiye olacaktır belki de bu söylenenler...
Türk sinemasının kazanabileceği en mükemmel filmlerden biridir Polis. Haluk Bilginer ve Özgü Namal’ın usta oyunculuğunu konuşturduğu; Onur Ünlü’nün Takeshi Kitano’ya ithafen yaptığı, ilk filmdir.
Şöyle bir bakılınca sıradan bir mafya-poli ilişkisinin ötesinde oluşturulmuştur. Tüm izleyenleri şok eden filmimiz, kurgusu ve karakterleriyle Türk filminde devrim yapacak niteliktedir. "Kara film" örneği tasarlanan Polis’te her ne kadar eleştirmenlerden Japon kara filmlerine özendirilmiş fakat gerçekçi bir kurgu oluşturulamamış dense de izleyicinin gözünde bambaşka bir yeri var. Eleştiri anlamında en güzel cevabı izleyicinin vereceğini düşünürsek; bu mükemmelliği bir kez daha ortaya koymak zorundayız.
200 bin izleyici sayısına ulaşan film, 2007 çıkışlı olsa da çoğu film severler ve Türk halkının belki de yeni farkına varacağı bir film olacaktır. Teknolojinin hakim olduğu günümüz çağında, belki de aradan 3 sene geçmesine rağmen filmi izlemeyen insanımız varsa; bu da filmi daha önceden izlemiş, ya da izlediğini sandığımız insanlarımızdan kaynaklanan bir oluşumdur.
Binbir Gece, Fatmagül’ün Suçu Ne gibi dizi ve filmlerin rağbet gördüğü günümüzde; çağın ahlak ve film anlayışının ortada olduğu ayandır. Ve bu da Polis gibi bir filmin niye önerilmediğini ve bu denli yeraltı kaldığının öğrenilmesinde bir etkendir.
Ezberleri bozacak olan film diye manşetlerle vizyonda yerini alan Polis’te gerçekten bir Türk yapımı filmde göremeyeceğimiz çok fazla senaryo ve sahne bulunmaktadır.
63 yaşına gelmiş, Musa Rami (Haluk Bilginer) adında bir polisin mafya ile mücadelesi anlatılan filmde, tez danışmanı olarak irtibat kurduğu 23 yaşındaki Funda (Özgü Namal) diye bir kıza aşıktır polisimiz... 2 aylık ömrünün kaldığını öğrenen Musa Rami; ailesi, hayatı ve aşkı arasında daima gelgitler yaşamış ve bir seçim yapmak zorunda kalmıştır. Bilindik bir meseleyi farklı yöntem ve açılardan anlatmaya çalışan yönetmenimiz ise, kusurlarının farkına da varabilmiş; sağlamcı davranmayıp risk aldığını da röportajlarında belirtmiştir. Elbette konumuz yönetmenimiz değil. Fakat onu geçerken bir yandan da sonsuz teşekkürlerimizi iletmeyi unutmuyoruz.
Film hakkında defalarca araştırma yapıp, filmi sıkılmadan defalarca izleyen birinin; Polis’i tavsiye edeceğinden bir şüphe duyulmasa gerek. Sahnelerin gerçekçiliğinden ziyade, mükemmel bir oyunculuk sergilenen; aynı şeylerin ısıtılıp ısıtılıp önümüze koyulmasına isyan edercesine farklı bir yaklaşımla karşımıza çıkan filmi izleyenler olarak beğeniyle karşılanmasına kefil olabilirim neredeyse. Türk filmi Cüneyt Arkınlara, Kazım Kartallara alışmışken efsanevi bir noktada, günümüze kadar Aydemir Akbaş ve Müjde Arları da görmüş ve arkasından Fatmagüller ve Bihterlerin cirit attığına da şahitlik etmiştir. Bu Türk filminin trajik kronolojisinin akışına rağmen ortaya çıkan farklı fikirler ve anlatımlar yine seyircilerimize biraz oturup düşünme fırsatını da vermemiş değildir.
Filmi izleyen bir sinemasever olarak şahsi fikrim aslında biraz da yazıma yansımaktadır. Defalarca izlediğim ve hakkında bir yazı oluşturmaya çalışmak çabasında olduğum filmi; bildiğim diğer sinemaseverlere tavsiye etmekten de mutluluk duyuyorum. Anlaşılamayan ve neden öyle olduğu konusunda bir fikre halen ulaşamadığım sahnelerin varlığını inkar etmemekle birlikte, belki de ithaf edilen ve örnek alınan Takeshi Kitano’nun (Japon Yönetmen) filmlerinden bir kaçını izlemek fikir sahibi olmamıza yarar sağlayacaktır.
Şahsım adına okurlarıma söylemek istediğim tek şey, izlemekle pişman olmayacakları ve sonunda beğenmeseler dahi mutlaka bu filmi izlemeleri gerektiğidir. Türk filmine giren her yenilik, Türk sinemaseverlerini ilgilendirir ve Polis filmi, Türk filmine giren mükemmel yeniliklerden bir tanesidir...