9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1293
Okunma

Dün sabah kahvaltı haberlerinde, Hakkari Geçitli yakınlarında, minübüsle geçerken yola mayın döşenmesi sonucu annesini kaybedip, yaralı olarak kurtulan minik Zeyneb’in haberi içimizi dağladı yine.
Tedavi edildiği hastaneden taburcu edildiği haberini izlerken, gözlerim Zeyneb’in yüzündeki hüzne kilitlendi. O yaşta bir bebeğin yüzünde, hüzün değil, mutluluk gülücükleri olmalı.
Hayatın acımasız yanıyla çok küçük karşılaşıp, bir de annesini kaybetmesi anlatılamayacak acı bir olay. O minik yürek kendine ilk geldiğinde, ‘anneee’ diye ağlamış. Bu gayet normal, bizler bile canımız her yandığında ‘ah anam’ demiyor muyuz?
Vücudundaki yaraları tedavi ettiler, doktorları onbeş güne kadar ayağa kalkabileceğini söylüyorlar.
Pekiyi!!! Ruhunda açılan yaralar acaba iyileşebilir mi?
Hiç zannetmiyorum.
Anne …o kadar minik bir bebeğin bütün dünyası!
Ağlayınca okşayanı, korkunca teselli edeni, sığınağı, canı, her şeyi.
Ne kadar iyi bakılsa, üzerine titrense, o minicik yüreğin bir yanı hep eksik kalacak ömür boyu. Anacığını, varsa resimlerinden hatırlamaya çalışacak, anne kokusunu hiç bilmeyecek!
Terörün mazereti olamaz! Her türlü terörü kınıyor, lanetliyorum!
Ama hedef minik canlar, analar olunca, içim bir başka yanıyor.
Terör artık bitmeli, yeter! Yeter artık!!!
Minik canları anasız, anaları fidansız bırakmasınlar artık!!!
Dün yine gencecik fidanımız İbrahim’i uğurladık, ebedi yolculuğuna.
Yine bir ananın ciğeri yandı, iflah olmayacak kor düştü dertli yüreğine. Kendisi de Hakka teslim olana kadar, yüzü gülmez biçarenin.
Yarabbi ne olur dursun artık şu terör, analar ağlamasın, minik Zeynep’ler öyle melül ve çaresiz bakmasın, ne olur!