27
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3115
Okunma
SATRANÇ
Çaturanga ya da çatrang. Hindistan’da ortaya çokan bir oyundur. Mısır, İspanya ve bütün Avrupaya oradan da dünya’ya yayılmıştır.
Nedir Satranç?
Satranç; hayatın küçük bir modelidir. Bire bir örtüşürler.
Satranç oyununu bulan Brahman’ın öyküsünü çoğumuz biliriz ya ben yine de anlatayım.
Brahman oyunu bulur ve Şah’ına armağan eder. Oyunu çok beğenen şah, bunun karşılığında bir isteği olup olmadığını sorar. Brahman ise kendisinden sadece buğday tanesi istediğini söyler. Şah, bu kadar alçak gönüllülük karşısında “ ne kadar istersin” diye sorunca, Brahman; satranç tahtasının ilk karesine bir, ikinci karesine iki, üçüncü karesine dört olmak üzere her kareye bir öncekinin iki katı buğday tanesi verilmesini ister.
Şah; Brahman’ın bu isteğini hemen kabul eder. Hayatta da kazıklar fırsat kılıflarının içinde gelmez mi?
Brahman’ın istediği buğday taneleri sayılıp verilmeye başlandığında görülür ki; ülkedeki bütün buğdaylar buna yetmez. Tüm bunlara rağmen Şah; zekasından ötürü Brahman’ı bir kez daha tebrik eder. Evet, Brahman bunca zekidir ama yine de Şah veya Vezir’in önünde değildir.
Şans nasıl hayatta önemli bir faktörse; Satranç ta da öyledir. Her ikisi de alınacak derslerle doludur.
Piyonlar asker ve ya vatandaşlardır. Güçleri bir kuvvetindedir. Çok seyrek baş vurulan ve en kolay feda edilen kesimdir. Doğuştan şanssızdır. Yükselip Vezir veya güçlü bir taş olma ihtimali çok çok zayıftır. Genelde o yükselene kadar oyun da sona erer.
Atlar üç kuvvetinde genç ve atletiktir. Oyun içinde ona daha imtiyazlı bir misyon yüklenmiştir. Kıvraklığı temelden gelir. “ L “ Hareketi çizeceksin kuralı onu biraz sınırlar. Bazen geri hamlaler yapmak zorunda kalır. Kazanımlarını döküp saçan esnafın durumuna düşer. Yine de piyondan çok şanslı ve mutludur.
Gücü üç olsada Filler; atlardan üstün ve mağrurdur. Vezir’in gölgesindedir daima. Memurlar gibidirler.
Beş kuvvetindeki Kaleler ise isimleri gibi kaledirler. Komutan, brokrat, ünlü ve çok zengin, kalburüstü kesimlerdir. Sesi gür, vicdanı hür, eli maşalıdırlar. Vezirler bile düştüğü halde Kaleler düşmez çoğu zaman. Dozer gibi çalışırlar. Önlerinde durmak çok zaman kabil olmaz.
Vezir dokuz kuvvetindedir.Bastığı yeri titretir. En güçlü ve en şanslı taştır Şah’tan sonra. Dediği dediktir. Her taş Vezir olmak ister ama “ O “ sadece kendisi olmak ister. Çünkü; Şah’tan bile etkin hareket eder.
Şah’ın dünyası bam başkadır. Her şey kendisi için vardır. Her şey kendisi için feda edilebilir. Oyun Şah için icat edilmiştir. “ O “ biterse oyun da biter. Gerçek hayatta da vardır Şah’lar. Şah devletler bile vardır.
Bu asil oyunun açılış, oyun ortası ve oyun sonu diye üç bölümü vardır. İyi bir açılış ile oyuna başlamazsanız ve güçlü hamlelerle tahtanın ortasına hükmedemezseniz sıkışırsınız. Kendi hatalarınız sizi savunmada bırakır ve kayıplar kaçınılmaz olur. İnsan hayatı da gençlik, orta yaş ve yaşlılık diye üçe ayrılabilir. İlk 25 yılı iyi kullanmazsanız işiniz zorlaşır. İyi beslenme, iyi eğitim, doğru meslek ve eş seçimi en güzel açılıştır. Bunları başaramayan genç hayata kafadan bir sıfır mağlup başlar.
Oyun ortası ise savaşın en kızgın anıdır. Üstünlük için bütün gayret harcanır. Hünerler sergilenir. İnsanların da en verimli olması gereken zamandır. Ne var ki bazen bir piyon gibi feda edilir ya da bir at gibi geri ricat ettirilir. Bir fil çarpmazsa bile; Kale tank gibi üzerinden geçebilir. Kriz, savaş, afet, ihtilal olur adı. Ezmek için nedenler sudun kolay bulunur. Şişler, çatal’a alırlar. Güvendiğin figürler açmazdadır.
Vezir’in senden uzak düşer, kalelerin şahını korumaz. Atlardan sonra filler de dökülmeye başlar. Piyonlar tek’e inmiştir. Yük ağır alan dardır. Zaman da dardır.
Düşman f7+ ( Piyon ile Şah ) çekmektedir oyunun sonuna doğru. Çünkü; piyonları fil ve kale korumasındadır. Ulaşamaman için efsunlanmışlardır. Hamlelerin boşuna ya da güçsüzdür.
Ölmektense sıtmaya razı olacak haldesin artık. Pat kolluyor gözlerin.
Satrançta da hayatta da acılıdır oyun sonları. Üçüncü mağlübiyeti istemezsin. Gidenin dönüşü yoktur.
Her ikisinde de iyi oynayan mutludur. Oyun böyle sürüp gitsin ister. Mağlup ise durum değişse ister. İyi bir hamle arzular. Satrançta da hayatta da kesin kurallar vardır. Sadece iki oyuncu anlaşırsa bu kurallar değişebilir. Yok sayılır ya da kurallar çiğnenebilir. Satrançta Anlaşma denir buna. Hayatta ise bir çok ismi vardır. Danışıklı olmak, el birliği, sözleşmek, birlik gibi. Satranç hayattır. Hayat satrançtır.
Eğer daha mutlu olacaksa herkes, neden kurallar değişmesin?
Hayat; adaletsizliklere karşı mücadeledir, isyandır. O zaman ne olur kendi kurallarımızı icat etsek?
Kıyamet mi kopar; töre’ye, tabu’ya, para’ya, hurafe’ye köle olmasak. Elbette hiçbir şey olmaz. Elbette kıyamet kopmaz. Oyun içinde oyun olur. Sonuç bizleri ilkinden daha mutlu kılıyorsa iyi de olur.
Hayatta icat edilmiş kurallar da çiğnenebilir. Değerimiz bir ise piyonuz. Kendimize Vezir ya da kale yetkisi neden tanımayalım?
Son kalan üç piyon; Vezir+2 kale neden demeyelim? Danışıklı oynarsak daha mutlu olabiliriz. Lakin kıskananlar olabilir bu danışıklı oyunu. Biraz da gizli olmalı. Şah’a bile hediye etmemeliyiz.
Ne ben senin Şah’ına zarar veririm ne sen beni tehdit edersin. İç içe geçer, sırt sırta veririrz. Ahenkle raksederken alan genişletiriz. Yol bulamazsak yol açarız birbirimize.
Öyle bir oyun oynarız ki; kazanmaktan ziyade gelir her ikimize. Bitmese isteriz, bitiremeyiz. Ne Vezirim Şah’ından çekinir ne atından Kalem korkar. Sen de öyle güvenirsin.
Sıkılmamak için kural koyarız koyarsak eğer.
Satranç asil ve güzeldir. Danışıklısı daha güzeldir. Çünkü kurallarını siz koyar ve istediğiniz gibi isyankar ve cüretker olabilirsiniz. İstediğiniz kadar mutlu olabilirsiniz. Siz onun değil, o sizin mutluluğunuza hizmet eder. Benimle danışıklı Satranç oynamak ister misin?
Değişim zordur. Bazen imkansızdır. Kalıplardan çıkılamaz. Oyun iyi oynansa da çoğu zaman insanlar sıkılırlar. Sürekli kazansalar da oyunu bırakırlar.
Macaristanlı Baron Kempelen 1769 yılında bir satranç otomatı yapar. Bu ilk satranç bilgisayarıdır. Macar usta bu otomata Türk adını verir.
Türk, 1858 yılının 7 mayısında Çin müzesinde çıkan yangında kül olur. Onca yıl diyar diyar gezdirilen bu otomatın sırrı da çözülemez.
Türk yanar ama oyunlar sadece Türk için biter. İnsanlar ise yok olmadıkları sürece oynamak zorundadır. Yani, şeytan azapta gerektir. Yok olmak mukadder ise neden kuralları değiştirmeyelim?
Kaybedecek şeyi kalmayan her hamleyi yapmaz mı?
Piyonun terfi etmesi imkansızsa isyana hakkı vardır.
Ya ezme, ya umutsuz bırakma ya da kuralları biz koyalım. Mutsuzluğu istemiyorım.
Öyle bir oyun olsun ki; zevkin doruğu aşağılarda kalsın. Sonrasında sen kazan ben razıyım.
“ Yaşam satranç için çok kısadır” demiş Bayron.
“ Satranç, bir sivrisineğin banyo yaptığı, kocaman bir filin ise boğulduğu denize benzer” demiş Hintliler.
B. Fişher de “satranç hayattır” demiş.
O kadar değişik hayat var ki. Ne tür bir hayat?
Nefsimle satranç oynatma bana,
Yasaklımsın; nasıl dokunurum sana.
Söyle! nasıl dokunabilirim?
Nasıl, nasıl dokunurum sana?