2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
843
Okunma

Toplumsal bir olgu olan itiraf, kimi zaman bir dost ile ya da kendine bir özeleştiri yapmak gibi görünse de, asıl olan tekrarlamamak, yeni bir başlangıç yapmaktır. Hayata dair yeni başlangıç yapmadan, bir itiraf yapılmış olunmaz ya da bunun itiraftan sayılması söz konusu değildir.
Sosyolojik olarak da bu böyledir. İtiraftaki en güzel yan, hatalarına başkalarını ortak etmemektir. Başkalarını hatamıza ortak edip ona yaslanmak, bir nevi hatayı onun yüzünden işlediğini söylemek en kestirme yol gibi görünse de, uzun vadede insanın kendisine yaptığı bir haksızlık ya da bir zarardır. Çünkü bu davranış başka hatalar yapma eğilimine yol açar bir karakter zaafı ortaya çıkarır ve yaslanamayacak ve suçlayacak kimse bulamadığı zaman insanlardan “bu adam güvenilmez” damgasını yer.
Peki, yaşamdaki davranış çeşitlerinin eksiksiz anlatıldığı İlahi kitabımız Kuran-ı Kerim bu olaya nasıl bakar, nasıl anlatır ve nasıl bir çözüm sunar? Hemen girişte bakara suresinin 30 ile 40. Ayetleri arasında Cenab-ı Hak Âdem’e “ye iç ama şu ağaca yaklaşma” talimatını verir. Ardından şeytan Âdeme yaklaşarak yasak ağaçtan yemesini söyledi ve Âdem yasak ağaçtan yedi. Evet, görünürde şeytan Âdem’i kandırmıştı fakat Âdem’in bu hata neticesinde Allah (c.c)’den af dilerken gösterdiği davranış şekli yukarda anlatmak istediğimizin temelini teşkil eder.
Kuran-ı Kerim’in birkaç yerinde anlatılan bu kıssada Âdem Allah (c.c)’den af dilerken asla şeytana yaslanıp “beni o kandırdı, esas suçlu odur” şeklinde bir söylemde bulunmaz. Esas suçlunun ve sorumluluklarını yerine getirmeyenin kendisi olduğunu, bir daha yapmayacağını affedilmez ise ziyana uğrayanlardan olacağını ve yeni bir başlangıç sansının verilmesini talep eder.
Allah (c.c) zaten bizden asla hata yapmama gibi bir beklenti içinde de değildir. Zaten Kuran-ı Kerim insanın bu hali üzerine söylemlerini kurmuştur. İnsana kusurlarının nasıl düzeltileceğini öğretir ve tamamen sosyal bir vahiy kitabıdır. İnsandan hatalar karşısında pişmanlık duyup bir daha yapmamak üzere tövbe etmesini ister. Âdem kıssasına dikkat edince samimi olmanın özünde, “ben yaptım, hata benim” demek yatar. Budur samimi olmanın özü ve bu yüzden kabul görür Allah katında af talebi. Allah (c.c) için samimi bir tövbe yapmış biri ile hata yapmamış birisi arasında fark yoktur. Allah yolunda her şeyden vazgeçip en son çare olarak mağaraya sığınan gençler ile Âdem arasında fark yoktur. Birisi hata neticesinde samimi bir tövbe yapıyor diğeri ise Allah yolunda her şeyden vazgeçebiliyor. Hak Teala bu iki insan zümresi arasında fark koymuyor, bilakis ikisini de tertemiz sayıyor. Hani ayetlerin sonunda “Allah çok merhametlidir” sözü ancak samimiyetten sonra gelen mükâfattır. O’nun merhametinin sırrı samimiyetten geçer. Allah (c.c)’ün kelamı olan Kuran-ı Kerim bu kıssaları elbette boşuna anlatmıyor bilakis tamamı ile toplumsal davranışlara yön verici bir temel üzere indiriliyor. Bu kıssa özellikle insanların toplum içinde veya şahsi konularda birbirlerine karşı yapmış oldukları hatalar sonucunda nasıl davranılması gerektiğini, nasıl konuşulması gerektiğini anlatır. Allah (c.c)’ün hükümlerinin bu kıssa ile başlaması çok dikkat edilmesi gereken bir husustur.
Anne babaların özellikle çocuk eğitiminde çocuklarına vermesi gereken ilk temel davranış budur. SAMİMİ İTİRAFIN KENDİSİDİR. Âdem kıssası çocuklarımızı ve dolayısıyla yeryüzünün ıslahında bu davranış şeklini çocuklarımıza vermemiz gerektiğinin bir habercisidir. HATTA İYİLİĞİ TAVSİYE EDİP KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMANIN TEMELİ DE BU DAVRANIŞI KAZANDIRMAKLA MÜMKÜNDÜR