12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1579
Okunma

Rüstem’in çocukluğu sıkıntılar içinde geçti. Yitildi kakıldı sağa sola. Arkadaş çevresi tarafından sürekli horlandı. Kimse ona söz hakkı vermedi.
“Sen bilmezsin, sen ne anlarsın? Sözleri ona iğne gibi batıyor, inceden inceye sızı veriyordu yüreğinin derinliklerinde. Uzun yıllar içindeki bu sosyal boşluğu dolduramadı. Hep yalnız kaldı.Karanlık köşelerde için için ağladı.Arkadaşlarına,çevresine kin beslemeye başladı.Beslediği bu kin,ona çılgınlık derecesinde absürt işler yapmaya zorluyordu sanki.
“Bir makineli tüfeğim olsa okuldaki bütün çocukların leşini sererim” diye düşünmekten kendisini alıkoyamıyordu.
Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Liseyi zar zor bitirdi. Babası, gündelik işlerinde ekmek parası için didinirken, anası da zenginlerin evlerine gidip hizmetçilik; kapı,pencere,cam siliyordu.
İlk gençlik döneminde lise ikinci sınıfında aşık oldu .Aşkını günlerce sakladı.Söyleyemedi.Yazdığı mektupları veremedi.Sonunda aşkını başkası alınca;yaşama küstü.İçine kapandı.Dış dünya ile ilgisini tamamen kopardı.
Liseyi bitirdikten sonra askere gitti. Asker dönüşü girdiği imtihanda(o zamanlar öyleydi) polisliği kazandı. Çok geçmeden çakı gibi bir polis oldu.Verilen görevleri aynen uyguladı.Hırsızın ensesine yapıştı.Soysuzun paçasından kavradı.Haksızı korudu;onun yanında oldu.Verilen rüşvetleri geri tepti.Aç kaldı susuz kaldı;bakkala borcundan dolayı yolunu değiştirdi ama haram paraya tenezzül etmedi.
Karısından başka uçkura el uzatmadı.Bazı arkadaşlarının yaptığı gibi karakola düşen orospularla anlaşıp dışarıda egosunu tatmin yolunu tercih etmedi.Varsa yoksa onun helallısı karısı Ayşe’ydi.
Bütün bu dürüstlükler, belli bir zaman sonra ters tepmeye başladı.Arkadaşları tarafından dışlandı;okul yıllarında olduğu gibi. Fazla dürüstlünden dolayı sürekli sürgüne gönderildi ya da geri hizmetlerde devre dışı bırakıldı.
Rüstem,iç dünyasında kendisiyle ne kadar barışık olmaya çalışsa da şeytana uydu bir gün.
Namuslu Rüstem olmaktan vaz geçti.O da çarkın hoyrat dişlileriyle aynı amaç doğrultusunda halkı ezmeye ve onlardan yararlanmaya çalıştı.
İçinde çocukluğundan beri olan terk edilmişlik duygusunun acısını almaya, çok geçmeden bu yaltaklığı ile sürekli terfi etmeye başladı.Amirlerinin karşısında melek,astlarının karşısında ise Azrail kesildi.
Sinirsel depresyonlara girdi.Yapılan teşhiste: “megaloman” dendi.Arkadaşları arasında Megaloman Rüstem ile çağrılmaya başlandı.Uzun burnu ile ilginç bir tiplemeydi adeta.Gözlerini burnunun ucuna doğru sağa sola çevirdikçe alay konusu olup, arkadaşları kıs kıs gülüyorlardı ona.
Bu hastalığı gittikçe arttı. Fazla çalışamadı.Askerliğini de borçlanıp hemen emekli oldu.
Emekliliğinde eve kapandığı için otuz yıllık eşiyle arası açıldı. Eşi, dayanamayıp boşanma davası açtı.Elinde ne var ne yok hepsini aldı.
Rüstem,tek gözlü bir gece konduğa kiraya çıkıp kendini edebiyata verdi.Sürekli okumaya başladı.Bu arada kısa kısa öyküler ve şiirler yazmayı denedi.Başardı da.Bir dergiden editörlük teklifi aldı.Görevine sıkı sıkıya sarıldı.
Dergiye gelen bütün yazıları acımasızca irdeledi.Yazanları yerden yere vurdu.Bunun bu agresifliği kendisine pahalıya patladı. İşten atıldı.
Şimdi Megolaman Rüstem, tek gözlü barakasında kendi yazdığı şiirlerini bağıra bağıra okuyup deşarj olmaktadır...