9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3311
Okunma

Geçmişle hesaplaşma vakti kapıda. Geri dönmeyen zamanı aramak adına acımasız anılarla yüzleşip, kendimi dipsiz bir kuyuya atmalıyım.
Korkuyorum…
Çağırma zamanı geldi doğum günlerimde aynada gördüğüm aksi. Hesap sormak tek amacım, sakin ve dikkatli olmalıyım. Kurduğum cümleler N ‘li sözcüklerle başlamalı: Neden, niçin, nasıl’lar yol gösteren ışığım olmalı.
Biliyorum ki bulduğum her cevap; benliğimde bir basamak, gelecek yaşlarıma tepsiyle sunulan güzel bir armağan olacak.
Çocukluğum gelmediler hiç. O kadar masumdular ki, çağırma amacımı bile anlamadılar. Oyunlarına devam ettiler anıların bahçesinde.
İlk gençlik yaşlarımın hepsi aynı anda geldiler. Sorularımın denizinde kağıttan kayıktılar. Kahkahalar ve göz yaşları harmanında yelken açmışlardı zamansızlığa: Acıyla ve çığlık çığlığa.
“Yeter susun” dedim.
“Siz çok gençsiniz. Anladım ki aptallıklarınızdan başka hata yapmadınız. Ama görüyorum ki hala aynısınız.”
Sırada olgunluk yaşlarım vardı. Hepsini çağırdım tek tek ve uzun uzun. Hiç biri gelmedi…Sadece seslendiler bana yakın geçmişimden. Daha yeteri kadar olgunlaşmamışım, onları çağıracak kadar pişmemişim…”Haspalarım” dedim içimden ve sinirle terk ettim aynada ki boşluğu.
Dışarıda kasvetli bir gökyüzü yitip gitme korkusuyla birleşmiş, kızgın rüzgarın çığlığı ile boğuşmakta. Arada tokat atıyorlar bana, önemsemiyorum. Cevapsız sorularımla kavgamla, kendi içimde kaybolmaktayım.
Sanırım yanlış aynaya bakmaktayım.
Banu Uludağ