Uçarak kaçarak geleceğim yanına bir gün.
Sesinden önce şaşıracak kalbin, kaç kere çarpması gerektiğini unutarak.
Atılıp boynuna, sıkı, sıkı sarılacağım, yılların özlemini akıtırcasına. ‘Nerden çıktın’ diyeceksin.
Ben diyeceğim ki ‘sorma, konuşma, zaten fazla vaktim yok, anları boşa harcama’. Sonra, sarılacaksın sende, aynı sıkılıkla. Sıkı, sıkı.
Ben göğsüne gömüp başımı’ keşke’ lerime ağlayacağım. Sen susturmayacaksın beni, çünkü susmamalıyım. ‘Sen’ diyeceğim sana ‘sen bana geç kaldın’. Gözlerin dolacak, üzüleceksin halime. Sonra tutamayacaksın sende kendini, ne yapman gerektiğini şaşırıp,
Koklayacaksın saçlarımın ak düşmüş tellerini, geçen yıllara inat, tek, tek öpeceksin, öpeceksin gözlerimi. Çekip çıkarsan beni gözlerimin yalnızlığından, sence hasret biter mi?
Soracaksın bana, yorgunsun, ne içersin?
‘Yoruldum evet yorgunum, kahve’ diyeceğim ‘eğer, şekeri sen olursan, sade’.
Seninle ve sensiz geçirdiğim yaşlarımı, yaş günlerimi anlatacağım sana, susturamadığın, susamayan ve hala ağlayan sesle.
Soracağım tekrar ‘nerdeydin, ben bu kadar yaş dökerken, yaş alırken nerdeydin sen’? Bir şeyler anlatacaksın ama ben duymayacağım, çünkü zamanın telafisi yok, dinlemeyeceğim seni. Bir kahve daha isteyeceğim senden, yine şekeri olmayı kabul edersen sade.
Susacağım artık bende.
Susarak konuşacağız, dinleyeceğiz, suskunluğun o çok tanıdık, bildik, bize anlattıklarını.
Hasrete, yollara, yıllara inat, biliyorum ve inanıyorum, buluşacağız seninle bir gün bir yerde.
Bu dünyada olmayacak belki,
Öteki dünya varsa eğer bekleyeceğim orda seni.
Şimdi değildir belki,
Ama ne kadar büyük bir ‘ŞEY’ olduğunu bütün dünya görmeli.


Gülüşünü gördüğümden beri,
Biliyor musun, nereye sakladım gözlerini,
Nereye hapsettim seni.

Ah keşke elimde sihirli bir değneğim olsaydı şimdi.

NAZ