11
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
14543
Okunma


Özlemiştim sadece...
Zor bir gün olacaktı. Senden gelecek tek bir söz motive edecekti. Ama telefonu açar açmaz yönelttiğin soruyla dibe vurdum. Hak etmiş miydim bilmiyorum ama sonrasında ısrarlı aramalarında açamadım. Muhtemelen öfke ve nefretini kusmaya devam edecektin ve ben buna katlanamayacaktım. Korkumdandı açmayışım. Şu mesajı yazmak için bile üç gün bekledim...
Oysa ne büyük mutluluktu konuşmak seninle. Dünsüz kucaklamak yarını, uçurmak sesinin mavi tınısında serçeleri göğün koynuna, daha sıkı asılmak; rotası aşka, mutluluğa dönük sandalın küreklerine. Oysa ne güzeldin bende sen. Ben sende ne özel...
Şimdi korkmak ha? Saklanmak birbirimizden şimdi ha? Yazık...
Biz en büyük haksızlığı aşka yaptık!
“Vazgeçmeyecek misin?” Demiştin hani? Evet, vazgeçmeyeceğim.
Seni sevmemin seninle ilgisi yok ki, bu yüreğimin sorunu. Kavuşamasam da istemesen de aşkı inkâr edip pişman olsan da ben satamam sevdamı. Pişman değilim yaşadıklarımdan. Hala diyebiliyorum ki; İyi ki sevdim. Sana ve korkularına rağmen.
Hani ermek misalidir menzile. Susaması gibidir çölde bedevinin hani. Eştir özlemine hani ananın askerine ve hani yıkıp enkaz altı umutsuzluğunu, bakmak gibidir güne. En umutsuz zamanda arar ya sevgili hani? Sevinç, heyecan ve zaptı zor yürek çarpıntıları ve sarar hani ardından adsız korku, öyle işte.
Hiç delice beklediğin telefonu açmaktan korktuğun oldu mu senin? Benim oldu. Korkuyorum... Ya açtığımda yoksan? Ya ecelim olacaksa sesin? Ya...?
İstediğim çok şeyi aldım hayattan, aşk dışında. En çok istediğimdin oysa. En vakitsiz darında uyanıp, dualarla hıçkırışlarımsın geceye. Beş vakit yalvarışım, ölmeden kavuşmak sana her yüz sürüşte secdeye.
Bir tek sana açık gidecek gözlerim biliyorum, el salladığım gün hayata. Söylenmiş destanlarca sözlerinden sadece ikisi çınlayacak kulaklarımda o an.” Seni seviyorum” biri. "Sen hiç vazgeçmeyecek misin?” diğeri. Bakmaya kıyamadığım yüzün kalacak açık kalan gözlerimde. Artık, çarpmayacak solumda ise adın...
Özlemin külçe yığını ağırlığıyla çökünce yüreğime, oksijende aradım umudu. Yollara vurdum bu akşam. Birlikte yürüdüğümüz sokaktan geçerken senli mavi kareler geçti gözlerimin yeşilinden. Yaptığım şakanın yüzünde yarattığı o tatlı telaşı hatırlayınca gayri ihtiyari gülümseyen yüzüm, yokluğunun keskin sancısını duyumsayan yüreğimin baskısına daha fazla direnemeyen yaşlarımla ıslandı.
Hazan esintisi ürpertti içimi ardından. Uzaklaştım sana yaklaştıran yerlerden. Ellerim cebimde, ıslığımda Xeribim ezgisiyle eve dönerken, çok önemli bir şeyi fark ettim! Seni sensiz sevmek bile çok güzelmiş...
Sanırım büyüyor küçüğüm. Yıllarca rest çektiğim acıyla antlaşma imzalıyorum galiba. Acı bile güzel senden gelince.
Saliseden dakikaya, saatten güne, geceye hükmündeyim!
Senin “beyninin aşk depolama tesisleri” teslim bayrağını çekmiş olsa da fabrikalar zincirine döndü benimkiler. Bekçisi de patronu da sen! Dedim ya acı bile bile güzel sendense gelen. Şimdi sen; böyle bir sevdadan, kaç kaçabilirsen!
“Bahar mı güzel olan? Sen misin güzel kılan baharımı?” demiştim. Gülümsemiştin... Mevsim zemheri şimdi, ruhum üşüyor. Sor dedi yüreğim; Zemheri midir böyle keskin ürperten, suskunluğun mu buz kılan zemheriyi?
Güldürmüştün baharda. Çok üşüyorum şimdi, ısıtsana...
Suskunluğun böylesi en korkuncunu duyumsatıyor yorgunluğun. Şüphe denen zehrin hızla aktığını hissediyorum iliklerime ve yanıtını almaktan korktuğum sorular iniyor beynime peş peşe balyoz ağırlığında. Benim adına sadakat dediğime sen aptallık deyip gülüyor musun yoksa? Benim, sevdanın onuruyla beklediğim aylarda sen yerimi dolduracak başka renkler mi buldun çoktan?
Bana engel diye sunduğun yığınlar, en günahsız soyutlar mı? Şimdi sen bıyık altından gülüp bu aptal aşığa, en güzel, en genç ve en “etiksiz” somutlarla mı gün etmektesin gününü? Tükenen benim yüreğim midir sadece? Giden benim ömrümden midir su misali? Asla jönü olmayacak mı bu filmin perde kapanana dek?
Duyuyor musun suskun acısını yüreğimin?
Ya ben de pes edersem? Ya artık yetti diyeceğimin son kıyısına yaklaşırsam? Beni ürküttüğü kadar seni de ürkütüyor mu bu ihtimal?
Yaşarken Dünya cehenneminde, cenneti solumaktı bir yudum, duymak sesini. Çekmez miydim içime delice, korkmasaydım ürkütmekten cenneti?
Gelsen diyorum hani, gelsem ya da. Unutsak dünü. Yeni değmiş gibi gözlerim sana, ilk kez dokunacaksın gibi tenime sen. Yok, sayıp yirmi dört saatliğine yaşam cellâtlarımızı, sınırsızca yaşasak birbirimizi doruklarda. Hayal bu ya?
Neden zorlanıyorum hala seni anlamakta? Bana çok rahat ulaşabiliyorken sen istediğinde, neden yasak ve ulaşılmazsın sen, adil mi?
En büyük yanılgım, bir soluktan umutlanıp başa sarmam mıdır yetti dediğimin kıyılarından sıyrılıp? Bunu kabullenmek ne zordur oysa bilsen!
Anka da yorulur sevdiğim, Anka da yorulur, dirilip dirilip ölmekten!
Yoruldum…