Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
irfank
irfank

Yarım Burgulu Öyküler

Yorum

Yarım Burgulu Öyküler

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

775

Okunma

Yarım Burgulu Öyküler

Rutin bir akşam sohbetiydi. Yemekler yenildi, çaylar içildi ve sigaralar yakıldı.Dumanlaşan ve yoksullaşan bir ömür üzerine laf lafı açmıyordu bu akşam.Bir an için bedeninden ayrıldı. Hem bir sefer terk etmekten bir şey olmazdı.Bedenini seyre daldı, iyice süzdü kendini. Bakımsızdı ve dikkat etmiyordu kendine.Dikkatini çeken ilk şey bu oldu.

Dostlarıyla yaptığı konuşmayı anımsadı ."- Siz bu sevda denilen bahçeye çit olun. Bende aranıza zincir olayım. Tutarım sizi korkmayın.Hani olur da sizden geçerse bazı mahlûklar benden geçemesinler ."

Uzun ve pohpohçu sohbetten aklında kalan tek kısım bu idi. Ne olursa olsun son tarım teknolojisiyle suya ektiği iki tohumdu bunlar ve hiç bir böcek onlara erişemeyecekti.

Bahçe benzetmesini çok seviyordu.Dilinde sürekli bir "...biraz sakin konuşsak" mırıltısı vardı. Melis Danişmend’in kadife sesiyle hatırlayınca ayrı bir mutlu oluyordu. Bu çok belliydi. Hani bilirsiniz işte...
"Tranquila"
Sakin ol Her Şey Mümkün

Sibel Buğdaycı’nın üzerine sayfalarını harcadığı, yıllarını ağarttığı o dâhiyane kitabı felsefe edinmişti son zamanlarda.O yüzden ağırdan alıyordu her hareketini.
Apartmanın siyah - beyaz olunca anlam kazandığı ve hüzne boğulduğu soğuklar abidesi koridorunda voltaya çıktı. Bedeni kalorifer garantisinde bir pervazda oturmuş sigara içiyordu.Başını ensesine yaslamış, dirseğini de dizine dayamış "bir gayretle" çekiyordu sigarasını.
Dertliydi yine.
Kim bilir yine hangi küçük istasyonda duraksamıştı.
Severdi küçük istasyonlarda durmayı.
Olur, olmaz her şeye takmayı.

Severdi...

Çok hem de...

Usulca indi merdivenlerden.
Tırabzanlardan destek aldı, eski günlerde olduğu gibi hem de.Hani çocuktu, ilkokuldan gelirdi boyu kadar çantası ve bir türlü bitiremediği beslenme çantasıyla. Hani bir hışımla tutunurdu ya, o tırabzanlar işte.
Avuçlarının içerisinde kalan demirin soğukluğuna aldırış etmedi.Üşütse de bedeni yukarıda bir kalorifer garantisindeydi zaten.Umurunda değildi kısacası.Bedeni ne çekerse çeksin ruhu sağlam ya.
Nietzsche gibi.
Demir kapıyı açıp dışarıya çıktığında ciğerleri yakan bir ayazla karşılaştı.
Çok da umurunda değildi bu da.
Bedeni sigara çekiyor. . .
Karda çıkardığı gıcırtılar şaşırttı onu.
Uçabiliyordu oysa.
Bir sigara boyu zamanı vardı.
Onu en çok yalnız bırakan ama buna rağmen her dileğinde şahit tuttuğu yıldızı ziyaret edebilirdi.
Hem de çırılçıplakken.
Yavaşça yükseldi yerden. Uçtuğu mesafeye bakıyordu, lağım kapaklarından on beş santim kadar.
Küçükken "köşe kapmaca" oynadığı lağım kapaklarının üzerinden uçuyordu şimdi.
"Sık sık tekrarlamalıyım bu bedeni terk etme işini" diye söylendi kendi kendine.
Hoş uçtu ya.
O apartmanın çatısında şimdi. Küçükken beslediği güvercin yuvalarına baktı. Pislik içindeydi.
Oysa ne özenle temizlerdi oraları.
Onunmuş gibi. . .
Şimdi ise babasıyla anten taktığı çatıda.Hani şu tencere kapağından yaptıkları anten. Ne icattı ama.Televizyon kaç sene gitmişti o antenin alıcısıyla.Babası da her yerde gururlanır hala, "Ne icattı ama..." Şimdi odasının camına yüzünü yaslayıp en tepesine baktığı kavak ağacının yanında. Yapraklarıyla oynuyor, yüzünde bir çocuk gülümsemesi ile.
Küçükken dibini eşip kökünü bulmaya çalışırdı.
Bir derdi olduğu zaman; mesela öğretmeni onu ilk dövdüğü zaman bu kavak ağacına anlatmıştı.
Sonra boynuna taktığı kolye onu korumayınca ve dayak yiyince bu ağacı tekmelemişti hani.
Ayağı morarana kadar...
O ağaçtı işte bu.Şimdi hepsi için teşekkür ediyor, biraz da özür diliyordu tebessümü ile...
Kanatları mı vardı ardında?Yoksa yılların verdiği gazla mı uçuyordu? Bunlar üzerinde pek durmadı.Yavaş yavaş yükselmeye devam etti.Şimdi o tepenin ardından kasvetli dağı geçecek.Sonra da yıldızına kavuşacaktı.Ne de güzel plan kuruyordu.

Tepeye geldiğinde dönüp yaşadığı yeri seyre daldı.
"Işıl ışıl, rengârenk. Ne de aldatıcı buradan bakınca" diye iç geçirdi.Daha da yukarı çıkıp daha da aldanmalıydı.

Ama yok.

Bu şehre küstüğü o akşam bu tepeden bakmıştı kentinin sınırlarına. Ve bu tepeden küfretmişti o anlamsız kayaya.
Alkolü marifet sanan, içince delikanlı olanlara bir kez daha tanık olmuştu bu tepede.
Adrenaline güç kattığı tepe burası.
Ne tepe ama...
Sıra o dağda.
Onu geçecek.
Yıldızını görecek.
Sonra dönecek.
Bir sigara zamanında.
Sözüm ona.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Yarım burgulu öyküler Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Yarım burgulu öyküler yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Yarım Burgulu Öyküler yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL