2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2547
Okunma

Ayrılık ; değil onu yaşamanın ,ifade etmenin bile ne zor olduğu bir kelime ..her hecesinde tonlarca ağırlığı taşıyor sanki yedi harflik bedeninde..insan bazen yıllardır giydiği bir kazağı bile atmaya kıyamazken ,sevdiklerinden ayrılırken nasıl acı çekmesin , o ayrılık nasıl ruhu mengenelerde kıvrandırmasın ..ve bunu ruhu nasıl olsun da kabullensin...
Şair ne güzel söylemiş :
Yüce dağlar olmasaydı
Laleleri solmasaydı
Ölüm Allah’ın emri de
Şu ayrılık olmasaydı
Ayrılığı en derinden yudumladığım günleri yaşıyorum ..dün ve bugün yaşadığım ayrılıklar o kadar ağır geldi ki…ve ben yaşadığım ayrılıkları ve bunun ruhumdaki içsel sürecini kaleme döküvermek istedim.
Bazı şeyleri yaşamak bile ağır gelirken anlatmak nasıl olacak ki ..hele yaşayanın yaşadıklarını anlattığında ;anlattıklarının,bunu hiç yaşamayanların anlıyor gibi yaptığı halde aslında hiç anlamadığını gösteren donuk bakışları arasında anlamsızlığa kurban gitmesi ,anlaşılmayı bekleyen için ne kadar acı ve talihsiz bir sondur …anlatmak ve anlaşılamamak..hiç anlatmamaktan daha ağır bir yükü yükler omuzlara :
Dün sabah okula doğru arabamla giderken saat 08.40 sularında telefonum çaldı ,baktım kadim dostum Zafer arıyor.. geceleyin konuşmuştuk ve Zafer beni hiç sabahın bu vaktinde aramazdı.Hafif bir şaşkınlık yaşasam da asla aklıma kötü bir şey gelmedi ..hafif tebessümlü ses tonumla ‘Hayırdır Zafer ‘ dedim.. Mat ve üzüntüsünü çok da belli etmeyen bir ifadeyle bana ‘hayırdır ‘ dedi ve ekledi ..’babam vefat etti ,Kayseri’ye gidiyoruz ,dua et’ ..O an sanki zaman durdu bende ,önce bir şey diyemedim ..tüm ruhumu bir sessizlik kaplamıştı..şaka mıydı bu şimdi..inanamıyordum.. Zafer öğretmenlik yaptığı Seydişehir’den Kayseri’ye yola çıkmıştı ama ben maalesef cenazeye yetişme imkanına sahip olamayacaktım..bütün bedenim tarifsiz bir acıyla sarsıldı o an her tarafı bulanık görmeye başladım , Cemal Süreyya’nın bir şiirindeki mısraları düşüverdi aklıma :
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Telefonu kapattığımda ve ilk şoku atlattıktan sonra gözyaşlarıma hakim olamadım ..yıllar su gibi akıp geçmişti de öğretmenliğimin ilk yıllarında ,iki yıl (1996-1998) öğretmenlik yaptığım Kayseri’deki Kadir amcamlı ,Zekiye teyzemli günlerimi asla unutturamamıştı bana..Ahhh, Kadir amcam, ahhh!!! ‘ ne çok severdi beni ,ben de onu..baba-oğuldan faksızdık,iki yıl boyunca beni evlatlarından ayrı tutmamışlardı..sık sık gider kalırdım ..bazen rahatsızlık vermeyeyim diye sık gitmediğimde gönül koyarlardı ..bir gün olsun benden güler yüzlerini eksik etmediler ,bana Zafer’in emaneti olarak baktılar ,çünkü onlarda bilirlerdi ki biz Zafer’le üniversiteden beri kardeş gibiydik..onlar da beni evlatları bildiler ,bana hep bir aile sıcaklığını yaşattılar…
Kadir amcam, o zamanlar 52-53 yaşlarındaydı ..yüreği sevgi doluydu ,fedakardı ..tapuda müdür yardımcısıydı ve aldığı maaşla 3 evladını en iyi şekilde okutmakla kalmamış onların gelecekleri adına rızkından keserek yatırımlarda bile bulunmuştu..bu hususta Zekiye teyzem en büyük yardımcısıydı..ben sevgi ,fedakarlık ve iktisadın beraber bu kadar güzel harmanlandığı bir aile ilk defa görüyordum…
Kadir amcamın muhabbetlerine doyum olmazdı ,sürekli birbirimize espriler yapardık ..bazen amcam ,Zekiye teyzeye ‘ şeyho …’ diye takılırdı ,Zekiye teyzem şeyh soyundan geldiği için..teyzem hafifçe sitem ederdi ve bu onun çok hoşuna giderdi…Zekiye teyzem ben her gittiğimde sevdiğimi bildiğinden ,oranın meşhur yemeklerinden olan mantı ya da yağlamayı yapardı…
Ne güzel günlerdi,anlatacak o kadar şey var ki…
..Ve ölüm alıp götürdü Kadir amcamı..geçen yıl da kalp krizi geçirmişti ,fakat bu sefer Hak emri vaki oldu..ve ben o hüzünle iki gündür kendime gelebilmiş değilim..12 yıl geçti ben Kayseri’den ayrılalı…ara ara telefonla görüşürdük ,ama son birkaç haftadır sürekli aklımda oluşu ve aramak isteyip de tehir edişim ,bir türlü aramanın kısmet olmayışı şu an o kadar yaralıyor ki beni.. çaresizce kızıyorum kendime..pişmanlığın ne anlamı var ki giden gitti bir kere..ne güzel söylemiş bir söz sultanı :
’Gitti bülbül gitti gül ,ister ağla ister gül ’...
‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun ‘.. ‘Ondan (cc) geldik ve yine Ona döneceğiz ‘…el hakk…
Kadir amcam imanlıydı ..Merhum büyük şair Erdem Bayazıt’ın dediği gibi yaşadı :
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın Ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
Rabbim mekanını cennet eylesin..inşaallah Efendimiz’e komşu olur, ebedi alemde…
Ayrılıklara alışmak hiç mümkün olmadı..yüreğim ,ne gidebildi ruhuyla kaldığı yerden ne de gidenlerin gidişlerini kabullenebildi...
...Her ayrılık da bir dağ daha devrilir yürekte ve o dağ yıkılır bedenin üstüne ..o yükün altından kalkıp da yürümeye çalışan beden eski beden değildir asla ,hayata karşı daha isteksiz ve güçsüzdür artık..gönül istiyor ki insan sevdiklerini hiç kaybetmesin ,ama bu da mümkün olmuyor ki!...
...bir cenderede yaşamak,dün ile bugünün,bazen an kadar yakın bazen asırlarca uzak gelen yaşanmışlıkları arasında mekik dokumak ,geleceğin hülyalı dünyasına puslu gözlerle bakmak... Yaşamak kadar anlatmak da zor bunları...
...Bu kadar hüznü yüreğim bir gün içinde kaldıramadı !...ayrılıklar ne çok acıtıyor her zerresini insanın...
...ve dile gelebilecek diğer hüznüm .. bugün bir karne günü daha ..insan, kocaman okulda yapayalnız kalıyor,sanki koca dünya ıssızlaşıyor aniden ..bir sessizlik kaplıyor her yanınızı ,yüzlerce ayrılığın senfonisi yankılanıyor ruhunuzda...
...Yüreğe işleyen onlarca acı var da gönül kadar, kalem de dilsiz oluyor çoğu zaman ..her şey dökülemiyor işte satırlara ..’Kördüğüm gibi ’ adlı şiirimde bu çaresizliği mısralara dökmeye çalışmıştım :
Bir kalemden kağıda binlerce kelam düşer
İfadesi olmayan kalır kalbin içinde
Bazen bir söz ok olur bağrı nasıl da deşer
Bir dil çaresizliği her an saklar derinde...
......... .......... ........... ............ ................. ............
…elbette sevme sırrına erenlere gerçek ayrılık yoktur..çünkü seven ruhlar için mekan farklılığının ve araya giren zamanın uzunluğunun muhabbeti ve sevgiyi azaltıcı bir etkisi yoktur..Ruhuyla ve gerçek anlamda yüreğiyle sevip de ayrılmak zorunda kalanlara bir gün mutlaka vuslat nasip olacaktır..bizler iman etmişiz buna ve bu Resulün(sav) müjdesidir : ‘ Kişi sevdiğiyle beraberdir .’ Efendimiz bu müjdeyi öte alem için vermiştir…
İnşaallah bu alemde olmazsa ,öte alemde tüm sevdiklerimizle buluşacağız.. bu dünyanın gelip geçici ayrılıkları ebedi değil ya ..değil mi ki sonunda vuslat var,tüm ayrılıklara sabredebiliriz ..geçen yıllarda mezun ettiğim öğrencilerime yazdığım bir veda şiirimi şöyle bitirmiştim :
Biliriz,her ayrılık yeni bir yara açar gönüllerde
Lakin, her ayrılığın sonunda da bir vuslat var
Evet,şimdilik ,ayrılık vaktidir çocuklar…
…bugün 18 Haziran 2010 ,birçok hüznü yüreğimde harmanladığım bir gündü ve bu hissiyatımı kaleme dökmesem olmazdı ,tarihe mutlaka bugünü not düşmeliydim…
...Kalem naçardır çoğu zaman ama ,insan içine hapsedemiyor bazen söyleyeceklerini ,belki çoğu zaman söz faydasız oluyor,anlaşılmazlığa mahkum ediliyor ,ama sussak bu sefer de gönül rıza göstermiyor…
…Rabbim herkese hayırlı ayrılıklar ve hayırlı ölümler ihsan eylesin..hiç kimse bu alemde kalıcı değil,bizler bu dünyadan elbette göçmeye geldik ..veren de O(cc) alan da o(cc) ..Rabbim bizleri ölene dek şükür ehlinden ayırmasın ..kalplerimiz her an ‘Elhamdulillahi ala kullihal’ sırrını soluklasın ..dilerim pişmanlıklarımızın az olduğu hayırlı bir ömür yaşarız..Rabbim iman ile kabre girmeyi nasip etsin bizlere ... (amin..amin..amin...)
..........................................................................................................18 Haziran 2010 Cuma , İstanbul ...Mürsel Emre Doğan...