8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2572
Okunma

Karanlık esir alıyor şehri, Horus’un Seth’e yenilişine bakıyorum. Dünya var olduğundan beri yaşanan bir şeydir bu her sabah Horus Seth’i yener ve her gece ona yenilir.
Usulca Ankara’nın ayazını dinliyorum. Rüzgar varlığını kanıtlarcasına ağaçları dövüyor, ağaçlarsa bir çare oradan oraya savruluyor. Yağmur: hakkında milyonlarca yazı yazılan, sevilen kompozisyon, sesini ayırt ediyorum. Damlaların içimdeki yangını söndürüyor ve huzur doluyorum.
Nedendir bilinmez ama korkuyorum penceremi açmaya, olan biteni izlemekle yetiniyorum: bomboş cadde masallarda anlatılan devler yutmuş gibi insanları. Zor bastırdım içimde kopan fırtınaları ne kadar tamir etsem de naçar kalbim yara almaya devam ediyor. Yaşananları hatırlamak istemiyorum, belki de bu yüzden penceremi açmaya korkuyorum.
Belli belirsiz siluetler çiziyorum penceremin camına, bir an için kurtulmak istercesine geçmişime ait siluetlerden penceremi açıyorum. İçeriye yayılan toprak kokusu tüm benliğimi etkisi altına alıyor. Geldiğim yeri özlüyorum ve toprağa dönmek istiyorum. Bilir misin bulutların ağlamasını o yaşların toprakla buluşmasını rüzgâr usulca tenimi okşarken; ben o bulutların ne derdi var diye düşünürüm. O yaşlar yere düşerken ümit ediyorum ki hüzünlü bulutların dertlerini de yanında götürür. Toprak beni çağırıyor ben ona hasret gidemiyorum. Toprak beni özlüyor ben ona sadece bakıyorum. Islanıyor toprak: ıslandıkça yeşeriyor. Anlıyorum ki birinin üzüntüsü diğerinin sevinci oluveriyor...