5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3495
Okunma

Ona öylesine sevdalı ki hasret sarmış dört biryanını tüm yollar onun için gidilir duruyor aklında. “Sevda”nın korkusuzluğu, aklın korkularıyla karıştığı onsuzlukta lavanta kokulu mendili bastırıyordu yanaklarına. Parmakları arasında tenine dokunuşundaki özlemi yazılamayacak kadar duru ve saf olduğundan, bu kelimelerle süslenemez.
Gün batımın damıydı, doğuşunda mıydı yoksa iki zaman dilimi suskunluklarının kaçamağın damıydı bilinmez. Ancak bilinse de ne önemi var. Artık mendili ellerinde dileğince okşayacak, yüreğinin sürgün gizlisinde saklı kalacak. Yürekte yara açanın bir anısı var ellerinde bırakıp gitmeyecek. Ne çıkar yalnız olmaktan. O var sayılır yanında. İlmik, ilmik dokunmuştur. Kenarı oyalı mendil… Gül dala, yüreği gönlüne yetmiyor. Sevinçlerini o mendil elinde halay başı olmak isterdi. İkisi bir arada tek iklimi yaşamak istercesine… Yaşanmazsa neye yarar. O yoksa artık ondan kalan bir lavanta kokulu mendili var. Hep onunlaymışçasına yaşayacak gibi.
Sevenlerin sevgisi onların üstüne olsun ve hep kendileri birbirleriyle olsunlar ki dostum sevdiğinin, kokusunu, gülüşünü, bakışını, kendisini karşılamasını, sıcak bir tebessümle kollarını boynuna dolayıp ayaklarının yerden kesilmesini, nefes alışının sıklaştığını, kalbinin yerinden fırlayacakmış gibi hızlı atışının yoğunluğunu onsuz olduğu zaman kenarı oyalı mendiliyle yaşamasın diye…
Bedri Demirpençe