3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
626
Okunma
GERÇEKLERİN IŞIĞINDA
DENİZ BAYKAL DEPREMİ -III-
Dr. Sadık Özen
Bu yazımda, Baykal’a yapılan komplodan kimlerin yararlanmaya çalıştıkları üzerinde durmak istiyorum. Komplo olayı üzerine bir taraftan iktidar çevreleri, bir taraftan da CHP içinden Baykal’a karşı olan veya partiye yenilik getirilmesini ve gençleştirilmesini isteyenler hep birlikte ayağa kalktılar. Görüntü gerçekten düşündürücü ve hatta tiksindirici oldu.
Her iki taraftan da konuya “Balıklama atlayanlar” ve “Mal bulmuş mağribi gibi” sevinenler oldu. Birileri de hiç vakit kaybetmeden “Durumdan vazife çıkarma” ya kalktılar. Bir anda, toplumda ahlaki travmalar yaşanmaya başlandı. Sayın Baykal paniğe kapılarak istifa etmekle ne kadar aceleci ve hatalı hareket etmişse, aynı şeyler diğerleri için de geçerli oldu.
Parti içinde olanları sonraya bırakarak önce iktidar kanadından başlamak istiyorum.
Sayın Başbakan olayın yaşandığı ilk gün verdiği beyanatta, yapılan şeyin insanların kişilik haklarına bir saldırı olduğundan söz ederek, üzüntülerini dile getirmiş ve olayı kınamıştı. Ancak Baykal’ın istifası sırasında yaptığı açıklamadan rahatsızlık duyarak, birden çark etti ve olayı gerçekten yaşanmış gibi göstererek, çok ağır ithamlarla Baykal’a saldırmayı yeğledi. Böylece ilk konuşması ile sonraki arasında büyük bir tezat meydana geldi. Ama tezat önemli mi? Hem bunu halkın içinden kaç kişi fark edebilir ki !.. “Gün bu gündür zaman bu zaman”. Her zaman ele böyle fırsat geçer mi?
Bu mantıkla hareket eden Sayın Başbakan; ilk katıldığı toplantıda, komplo olayını, yapılacak referandumda kullanmak üzere ilk adımını attı. Baykal’ın eşine, ailesine, partisine ve ülkesine ihanet etmiş olduğunu dile getirdi ve “Bunu yapanların mağduriyeti söz konusu olamaz” dedikten sonra, sözlerini “Bunu yapan benim partimden biri olsaydı onu hemen ihraç ederdim” diye tamamladı. Sonra da iktidar partisinden bazıları hemen bu temayı işlemeye başladılar. Ve bir anda kendilerini referandumu kazanmış gibi hissederek mutlu oldular.
Ama ne yazık ki bu mutlulukları uzun sürmedi. Başlatılan kampanya, yurt dışı ile ilgili gelişmeler ve birbiri arkasına yapılan ziyaretlerle bir duraksama dönemine girildi. İşte tam bu sırada Sayın Deniz Baykal’ın avukatı ve kriminoloji uzmanı tarafından yapılan açıklamalarla Baykal temize çıkarken, iktidar kanadında, uğranılan hayal kırıklığı ile
buz gibi bir hava esti. Olayı tertipleyenlerin şimdi üretecekleri yeni bir senaryo ile gündemi yeni baştan canlandırmaya çalışacakları sanılıyor.
Son olarak, yani bugün, Sayın Başbakan son derecede olumlu bir konuşma yaparak, insanların özel ve aile yaşamlarını ilgilendiren bu türdeki tatsız olayların, siyasi politika malzemesi yapılmaması gerektiğini vurguladı. Bizim istediğimiz de işte budur. İnşallah Sayın Başbakan sözlerinde dururlar, yanında veya karşısında yer alanlar da bu kurala uyabilmek için çaba gösterirler. Özellikle önümüzdeki referandum sürecinde, bu son derecede önemlidir. Zira ülkemizde yaşanan huzursuzluklar vatandaşlarımızın sadece bir kesimini değil, tümünü ilgilendirmektedir.
Yapılan komplonun içeriğinde yer alan ahlaki konu, toplumumuzda acaba ne kadar yer bulmakta, nasıl algılanmakta ve ne gibi tepkilere yol açabilmektedir. Şimdi de bunu tahlil etmeye çalışalım.
Konu, özellikle “Osmanlı” ve “Arap İslamı” hasreti çeken ve Cumhuriyet ilkelerini yeterince benimseyemeyen kesimlerde daha büyük yankılara neden oldu. Bir taraftan aile mahremiyetinden bahsedenler, diğer taraftan konuyu ahlak açısından ele alarak aşırı tepki gösterdiler ve ağır eleştirilerde bulundular. Hatta aralarında, komplo kurbanı Baykal için, hemen partisinden ihracı önerisini ima edenler bile oldu. Neredeyse; İslami töreler içinde olduğu sanılan, ama Yahudiler’e mahsus olup Tevrat’ta yer alan, ama onlar tarafından değil de, zaman zaman, “Töre” adı altında ülkemizin bazı yörelerine uygulanan “Recm” e tabi (taşlayarak öldürme) tutulmasını isteyeceklerdi.
Oysa, Osmanlı Saraylarında; romanlara konu edilen, din-iman ve ahlakla asla bağdaşmayan, son derecede yakışıksız, sapıklık derecesinde seks ilişkileri yaşandığı hakkında bazı söylentiler günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca, Arap Alemi’nde de yüce dinimize atfedilerek, çok sayıda kadınla evliliği mübah kılan ve hatta savunan bir gelenek sürdürülmektedir. Bizim ilkelerimiz içinde bunlar, evlilikten ziyade çok kadınla ilişki kurulması anlamına gelmekte ve bizlerce ahlaki kabul edilmemektedir.
Batı alemine gelince; şu geçen birkaç sene içinde, bazı Avrupa ülkelerinde, Amerika ve Kanada’da; devlet başkanları, başbakan veya bu düzeydeki insanlar arasında birçok benzer skandal yaşandı. Hatta bunlar arasında “Birader” olanlar bile var. Ama bu ülkelerin hiç birinde bizdeki türden bir komplo düzenlenmedi. Çünkü o ülkeler, demokrasi, bireylere ve onların aile yapılarına saygı, insan hak ve özgürlüklerine verdikleri değer açısından bizden fersah fersah öndeler.
Konunun, daha fazla uzatılmadan, referandum, seçim ve parti içi rekabetlerde malzeme olarak kullanılmadan bu aşamada kapatılmasından yanayım.
Aksi halde, medeni dünya ülkeleri yanında mahcup duruma düşerken, gelecek nesillere de kötü örnek olacağız.
Bu arada, ülkemizde, geçmişle bugün arasında, bu konularda büyük bir değişim olmuş ve buna bağlı olarak ahlak telakkilerinde de değişiklikler meydana gelmiştir. Televizyon kanallarında yayınlanmakta olan dizilerde sergilenen birçok ahlak dışı ilişki, toplumumuz tarafından yadırganmadığı gibi, tam aksine büyük reyting getirmektedir. Toplumumuz, Sayın Baykal’ın maruz bırakıldığı komployu bu gerçekleri dikkate alarak değerlendirmelidir.
Saygılarımla…
21 Mayıs 2010
www.fikirplatformu.net
www.edebiyatdefteri.com