3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
675
Okunma
GERÇEKLERİN IŞIĞINDA
DENİZ BAYKAL DEPREMİ -I-
Dr. Sadık Özen
Anayasa değişikliği müzakereleriyle başlayan ve İsmet İnönü’nün Adolf Hitler’e benzetilmesiyle iyice gerginleşen gündemin arkasından, gerilimi artıracak yeni gündemler oluşturulacağı; “Elimizde daha ne dosyalar var” söylem ve tehdidi ile beklenir hale gelmişti. CHP ve Baykal’ın boy hedefi olacakları tahmin edilmekteydi. Çünkü, Baykal’ın son birkaç ay içinde gösterdiği performans ve özellikle Anayasa değişikliği müzakereleri sırasında yapılan etkin mücadele, bir taraftan yapılan anketlerde CHP’nin oylarını artırırken, bir taraftan da Baykal’a büyük puan getirmişti. Yapılacak referandum oylaması öncesinde, bu başarılı gidişi durdurmak için, karşıtları tarafından birtakım önleyici planların yapılabilmesi söz konusuydu. Ama Baykal’ın bu tür ahlak dışı bir komplo ile devrileceği hiç kimsenin aklına gelmezdi.
Bu olayla, Rahmetli İsmet İnönü’ün,1959 yılında yaptığı konuşmasında; “Sabahleyin kalkınca vatandaş, acaba bu gün eşkıya nereyi basacak diye kendi kendine soruyor” söylemi bir kere daha kanıtlanmış oldu.
Kırk yıllık siyasetçi ve CHP gibi Türkiye’nin en büyük ve köklü partisinin lideri, uğradığı şokun etkisiyle, birden panikleyerek, hiç olmayacak bir şey yaptı ve doğru dürüst düşünme fırsatı bile bulamadan Genel Başkanlıktan istifa etti. Ya da partideki birileri tarafından veya aile içinde oluşan baskılarla istifa ettirildi. Tabii işin bu yönü karanlık ve belki de hiçbir zaman aydınlanamayacak.
Siyasetin fazla içinde olmayan, ama taşıdığı sorumluluk duygusu ile siyasetten de fazla uzak duramayan bir kişi olarak, doğrusu Sayın Deniz Baykal’ın bu istifasını doğru bulmadığımı ve onaylamadığımı söylemek istiyorum. Zira ortada henüz kanıtlanmamış ve belki de hiç bir zaman kanıtlanamayacak, ama komplo ürünü olduğu kesin olan bir olay var. Bu adi komplo karşısında CHP gibi önemli bir partinin Genel Başkanı’nın daha yürekli ve mücadeleci olması beklenirdi.
Sayın Baykal’ın alelacele istifası, kendisine karşı olanlar ve özellikle de komployu hazırlayanlar tarafından, üzerine atılan iftirayı kabullenmiş yorumu yapılmasına neden olmuştur. İktidar partisi, konuyu hiç vakit geçirmeden referandum propagandalarına malzeme olarak kullanmaya başlarken, CHP’nin Genel Başkan’dan sonraki en yetkili ağzı tarafından; “Yeni bir kaset daha ortaya çıkarsa, yeni bir kongre daha mı yapılacak” tarzında esef verici imalı sözler sarf edilmiştir. Bu durum, en az, sözü edilen komplonun imali kadar çirkin ve üzüntü vericidir. Vefa duygusuyla da asla bağdaştırılamaz.
Oysa ki, olayın; bu aşamada, bu şekilde bir değerlendirmeye tabi tutulmaması gerekirdi. Zira, ortada kanıtlanmış hiçbir şey yoktur. İktidar partisinin fırsatçı ve onaylanamaz tutumu yanında, Baykal’ın istifasından sonra parti içinde ortaya çıkan durum ise yapılan komplo kasetin tertibiyle ilgili varsayımların başka boyutlar kazanmasına yol açacak bir mahiyet arz etmektedir.
Son birkaç gündür, gerek Sayın Baykal’la ilgili olarak, gerekse komplo olayından sonra CHP içinde yaşananlar büyük bir gerçeği ortaya çıkarmıştır. Demek ki siyaset ve siyasetçiler bu kadar iki yüzlü, nankör ve acımasız olabiliyormuş. 24 saat içinde tamamen tersine dönen tabloya bakar mısınız? Bir anda, CHP içinde Baykal’ı göklere çıkaran içtenlikli girişimler, gençlerin açlık grevleri, oturma eylemleri, bunlara destek çıkan MYK üyeleri, milletvekilleri ve siyasetçilerin söylemleri ve yazarların makaleleri ile yaratılan olumlu bir tablo oluşması, toplumda son derecede duyarlılık yaratmıştı. Bunun hemen arkasından çıkan tablonun; acımasızlığın, çıkarcılığın ve ihanetin ifadesi olduğunu düşünüyorum. Bunu yapanlar, bana göre, en büyük kötülüğü, Sayın Baykal’a değil, Türk toplumun manevi değer yargılarına ve kendilerine yapmışlardır.
Konuyla ilgili daha tartışılacak pek çok şey var. Bugünkü yazımı, olayın en önemli gördüğüm bu aşamasında kesiyorum. Yeniden görüşmek üzere.
En derin saygılarımla…
19 Mayıs 2010
www.fikirplatformu.net