17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2353
Okunma

İki bin on yılı benim için hiç iyi başlamadı ve iyi de devam etmeyeceğinin sinyallerini ocak ayının ikinci haftasından itibaren vermeye başlamıştı ama her şeye rağmen bir umut ile " iyi geçecek " diye kendime telkinler vererek, önüme çıkan her engeli yenip, yeni bir engele kadar düz yolda yürüyormuş gibi hayatıma devam etmeye çalışıyordum ve hâlâ da çalışıyorum tıpkı ülkem gibi.
Önce kızımın rahatsızlığı, ardından kendi rahatsızlıklarım ve yürüyemeyecek kadar şiddetli bel ağrıları ile uğraşırken, baş ağrıları ve sonunda, bir buçuk hafta önce küçük bir operasyona yatıp, birkaç gün hastanede kalıp, evime geldiğimde TV’Yİ açıp, ülkemde durumlar nedir? Anayasa değişikliklerinden, çok önemli olan üç madde, TBMM’de kabul edildi mi? Muhalefet ve iktidar nasıl çalışmalar içine girmiş? AKP milletvekillerinden kaç kişi, yalnız kendi çıkarını değil, ülke çıkarını düşünmüş? diye merakla dinlemeye çalışırken, aynı zamanda, yokluğumda birikmiş olan gazetelere, tarih sırası ile göz gezdirmeye çalışırken, sayın başbakanın, Ana muhalefet partisine şantaj yapar gibi “ daha elimde ne kasetler var” açıklamasını okuduğumda tam bir şok yaşamış “ Yanlış okumuş olmalıyım. Bir ülkenin başbakanı hiçbir zaman, hiçbir şekilde muhalefet partilerine şantaj yapamaz, yapmamalı. varsa elinde bir belge, o belgeleri gerekli yerlere iletmeli ve oradan hesap sorulması istenmeli” demiştim.
Bu düşüncelerimi beş mayıs akşamı söylemiştim kendi kendime. Aynı gün edebiyat defterine gelmek istedim. Kim ne yazmış? Hangi arkadaşım , şantaj konusunda ne söylemiş? Nasıl bir tavır sergilemiş? diye merak etmiştim ama ne yazık ki, bu merakımı gideremedim. Çünkü bilgisayardan birkaç gün daha uzak kalmam gerekiyordu. Bir gün sonrasını merakla bekledim ve TV’DE yine TBMM’DE Kİ çalışmaları izlerken yüreğim bin bir parçaya bölündü. Gördüğüm manzara bir ülkenin milletvekillerine yakışmayacak manzaralardı. Yumruklar, tekmeler havada uçuyor, halkın vekilleri bir birlerine ağza alınmayacak sözler söylüyorlar, dört gündür üst üste verdiğimiz şehitlerden hiç söz edilmiyor “ Ölenler ölmüştür, kalan sağlar bizimdir” mantığını güttüklerini gördükçe, benim bile bir büyük olarak, bu kadar duyarsızlığı ve bu kadar kendini kurtarma çabası içine girmiş insanları görmekten midem bulanmış, daha fazla kusmamak için kanal değiştirmiştim, esas mide bulantılarının bir gün sonra yaşanacağını bilmeden.
Evet, esas mide bulandıran ve insanların en mahrem hallerinin gizli kameralarla çekilerek ortaya çıkartılması, özellikle de iktidara yakın bir gazetenin internet sitesinde gece yarısı apar topar yayına vermiş olması, yarım saat gibi kısacık bir zaman diliminde bu görüntülerin en çok kullanıcısı olan kanallara anında servis edilmesi ve şu anda geldiğimiz durum.
Bizler son beş yıldır bas bas bağırıyoruz. “Nerdeyse yatak odalarımız bile izleniyor. Bu pervasızlığa dur denmeli” diye. Hiç kimse ama hiç kimse bizim sesimizi duymadı. Duyan muhalefet partileri idi ama onları da susturmanın yolu bir sürü komplolar hazırlayarak susturmayı seçmekti ve ne yazık ki iktidar bunu yaptı. Ama yanlış yaptı. Bu ülkede mağdur edilenlerin her zaman iktidar olduğunu birkaç dakika içinde unuttu. Çünkü kendileri mağdur edebiyatı yaparak yirmi iki temmuz seçimlerinde yüzde kırk yedi oy ile iktidara geldiler ve yine aynı oranın kat kat üstünde bir oy oranı ile iktidardan düşecekler. Gelmiş oldukları durumu bildikleri için değil midir anayasanın, özellikle üç maddesini değiştirmeye çalışmaları. Yaşadıkları büyük hezeyan ile bu tür çamur siyasete bulaşmak hiçbir partiye oy kazandırmaz ve kazandırmayacaktır da.
Dün, Sayın BAYKAL’IN yaptığı açıklamadan sonra, Sayın Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’IN çıkıp “ Sayın BAYKAL istifa ederken bizi suçladı ama biz kendisini utandırabilmek için bütün şartları ortaya koyup, bu komployu düzenleyenleri ortaya çıkartıp kamuoyuna deşifre edeceğiz” demesini beklerken, yine bir başbakana yakışmayan tavır ile “ kendi pisliklerinin içine bizi çekmeye çalışıyorlar” diye bir açıklama yapması bir başka ayıp ve aymazlıktı hepimiz için.
Bizler, Sayın BAYKAL’A komplo düzenlendiğinden yüzde yüz eminiz. Sayın BAYKAL ve CHP teşkilatı bütün çıplaklığı ile olayı ortaya çıkartacak ve bu komployu hazırlayanlardan en ağır şekilde hesabını soracaklardır. Bu hesaptan kaçmak mümkün değildir. Tıpkı Van’daki olaylardan kaçamadıkları ve sonunda kabul ettikleri gibi.
Dünden beri öylesine canım yanıyor ki, bütün acılarımı haykırmak istememe rağmen, yine sağlık sorunlarım nedeni ile yazımı burada bitirmek istiyorum.
Ülkemin, hukuk kurallarına bağlı, demokrasiyi sindirmiş, Cumhuriyetçi, laik, ATATÜRK İlke ve Devrimlerini özümsemiş, düşüncelerinden ve yaşam tarzından ödün vermemiş, toprağına, bayrağına ve özgürlüğüne gelecek olan küçük bir zararda dahi tüm hücreleri ile ayağa kalkmış, onurunu, gururunu, kimliğini, kişiliğini satmaya çalışanlara karşı yumruğunu masaya vurabilen “ ne olursa olsun satarım “ diyenlerin sesini kısıp, “ Bu ülke bizim ve bizim kalacaktır” diye bağırabilen, çamurlaşmış siyaseti asla beynine almayan, belden aşağı vurmayan, şantajlardan ve gözdağı vermekten uzak duran ve insanca yaşamak için mücadele edebilen v.s yönetimlerin elinde var olmasını diliyorum.
Lütfen kendinize ve yüreğinize çok iyi bakın. Çünkü o yüreklere bu ülkenin çok ama çok ihtiyacı var ve hep de var olacak.
Saygılar hepinize