17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1430
Okunma

Öncelikle yazımın başlığında sorduğum sorunun cevabını kendim vereyim, dayak elbette, hiçbir şekilde, meşru ya da mazur, yani olabilecek bir olay şeklinde gösterilemez. Basın yayında, çocuklara uygulanan şiddetten tutun da, eşine şiddet uygulayan, genelde erkekler tarafından, ara sıra da olsa bayan haberlerinden geçilmiyor. İnsan birini neden dövmek ister?
Bu istek, o anda kendine karşı çıkılması, sinirlenmek daha bir çok sebep sayılabilir. Şiddet o an için, öfkenin dışa yansıma biçimidir. Hiç bir surette, ne insana ne de hayvana, dayak atılabileceğini hoş görmediğimi söylemeliyim. Sadece insanlar sevdiklerini söylediklerini, ya da sevdiklerini zannettiklerini neden döverler, veya dövmek isterler?
Toplumlar, ailelerden, aileler de bireylerden meydana gelir. Aileleri kuran eşler, genelde karı koca, canım cicim günleri geçince, gerçek yüzlerini ortaya koyarlar.Evlenene kadar canım, gülüm, hayatımla başlayan konuşmalar, imzalar atılıp, ayaklar yere basıp, kaba tabirle, güvence sağlanınca, farklı hitap şekilleriyle devam eder.Gerçek anlamda uyumlu, sevgi dolu devam eden evliliklere, her zaman saygı ve hürmet duyarız. Burada incelediğimiz, dayak olayının neden ortaya çıkabileceği. İlk tanışma, nişanlılık, yeni evlilik günlerindeki kibarlık, sevecenlik, anlayış bir tarafa itilip, saygı sınırını aşan hitaplar, önceleri rica ile, nazikçe dile getirilen arzular, emir kipiyle muhataba ulaşınca, ilk şaşkınlık, ardından kızgınlığa yol açar.
Önceleri:
-Bir çay demler misin canım, şeklindeyken,
-Bir çay yap da içelime, dönünce,
Ya da, eksik olan ütü, ya da yetişmemiş yemek,
-Olsun, canın sağ olsun, ya da beklerim, bu arada da, haberleri izlerim, gibi hoşgörülü cevap, yerini,
-Bütün gün evdeydin, ne yaptın da ütüyü yapmadın, veya bu saatte mi aklına geldi yemek yapmak, cümleleriyle yer değiştirince, alın size kavga, ya da huzursuzluk ortamı.
Böyle ortamda olan evin küçük çocuklarına olur. Eşine öfkelenen anne, hırsını çocuktan alır.
En masum istekleri bile ona batar:
-Sus kapa çeneni, hırsımı senden alırım!
Evet hırsımızı o an, o küçücük masumu paylayarak belki aldığımızı zannederiz. Halbuki o belki bize okulda kazandığı başarıyı anlatıp, bir aferin alıp mutlu olmayı bekleyerek gelmişti.
Yüce Yaradanımız bizleri, beynimizde bir hastalık yoksa, sinirlenince, bir an dikkatimizi başka yöne çevirerek, öfke kontrolü yapabilecek şekilde yaratmış. Çok öfkelendiğimiz zaman ,içimizden sakin bir şekilde yirmiye kadar sayarsak, o an tavan yapmış olan öfkenin, yerini azalan bir sinire bıraktığını görürüz.Ağzımızdan çıkan söz, bize ait değildir. Ne pişmanlık, ne özür, onun yıktığı kalpleri onamayacaktır.
Atalarımız ne güzel söylemiş:
-Mızrak çuvala sığmaz diye. Acı söz ve dayak da, kalplerde tarifi imkansız yara ve nefrete yol açar.
Haberlerde izlediğimiz bir çok cinayetin ardından:
-Bir anlık öfkeme kapıldım, pişmanım sözleri yankılanır.
Büyüklerin hay huy, kavga gürültüleri arasında büyüyen minikler, doğrunun bu olduğunu, ana babanın, dövüşerek yaşadığını öğrenerek, ileriki hayatlarında, mutsuz insan modelleri olarak karşımıza çıkar.
-Rüzgar eken, fırtına biçer.
Armut dibine düşer.
Özlü sözleri, bunların delilidir.
Kayınvalidesinin, eşinin hırsını, kendi yavrusundan alan bir anne, sonradan pişman olsa da, geri dönüş, çocukların kalbini onarmaz.
Az önce sövdüğü, ya da dövdüğü eşine, biraz sonra canım demek, hem zor hem de yaptığını telafi etmez.
Öfkemizi kontrol etmeyi öğrenelim. Beceremiyorsak, profesyonel yardım alalım, tedavi olalım.
Mutlu ve başarılı toplumlar, evinde huzurla yaşayan, sevgi dolu hayatları olan bireylerden oluşur. Çocuklarımızı sevgiyle büyütelim, onlar bu dünyaya kendileri istedikleri için gelmediler. Maddi durumumuzun yettiği kadar çocuk sahibi olalım. Sevgisiz şiddet ortamında, çok sayıda mutsuz insan büyüteceğimize, bakabileceğimiz kadar, kişilikli, başarılı,
vatana millete yararlı, ana babasını seven sayan çocuklarımızla gurur duyalım.
Sağlam temellere oturtulan sağlam, dayanıklı yuvalar olsun bizim evlerimiz, bizlerin ve çocuklarımızın çilehaneleri değil.