1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
881
Okunma

Her şeye rağmen aynı, yerli yerinde işte... Küçücük bedeniyle ve dünyalara bedel yüreğiyle…
Şimdi sılaya çeyrek kala; hayat altın madalyasını kaldırdı havaya… Gözlerindeki küçük umut gözyaşları; bir nehrin kenarında, ellerini dizlerine koymuş, Rodin gibi düşünürken; bir umudun yanaklarından süzüldü; bilinmez bir coğrafyanın, çorak topraklarına. Ayağa kalktı sonra, yürümeye çalıştı. Hafiften başı dönüyordu, dizleri de titriyordu. Etrafındaki yeşilliklere daldı bir an. Düşen bir yaprağa sarıldı; belki de güneş sandı. Umut gibi parlak ve hayat gibi sarı sıcak. Umarsız bir yaprak gibi süzülüyordu keşişleme esen lodoslarda.
Sandala benzer gözyaşları nehrin içinde süzülüyordu. Farklı duyguların yeşerttiği çınar; bin yıllık heybetiyle ona sesleniyordu. Her şeye rağmen umut koca bir hayat ve asırların eskitemediği piramitler gibi meydan okudu; tasa ve kedere…
Yalnız mıydı acaba? Yoksa kalmak mı istiyordu; yıpranmış, yırtılmış, kırılmış onca şeyin anısına… Belki de dinlenmek iyi gelir nasır tutmuş ayaklarına. Kaybettiği solmuş aşkı bulmak için baktığı ilk yer; üşenmeden kuruttuğu yıllar oldu.
Sahip olduğu her şeyi saliseler içinde gözden geçirdi bir bir. Sonra avuçlarına baktı; bir de yüreğine. Hepsinde bir damla kan vardı sanki… Kanayan gözlerini elinin tersiyle silip; Asi yüzünü gösterdi. Üşenmeden kuruttuğu yıllara…
Yakamoz düştü bir an geceye. Parlak aksiyle selamladı minik dünyasını. Bir an doğruldu yerinden fütursuzca yürümeye başladı ve farkında değildi, derinlerindeydi ummanın. Çırpındı, çırpındı ve çırpındı… Fakat çok geçti artık; elinde ki umut zerrecikleri; çoktan karışmıştı nehrin deltasına…
Umut buharlaştı ve karıştı gecenin çiğ yağmurlarına… Her şeye rağmen umut işte…
THE END FİN