12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3814
Okunma
(Gerçek hayat hikâyesi)
Doksan, doksan beş yaşlarındaydı Fatma Nine. Kocası çok erken yaşlarda ölmüştü. İki kız, iki oğlu vardı. Kocasının ölümünden sonra işleri kendisi devralmış ve dört çocuğunun geleceği için olan gücüyle çalışıyordu. Tek derdi çocuklarını kimseye muhtaç etmeden büyütmek ve adam etmekti. Babalarının yokluğunu anlamasınlar istiyordu.
Bir dediklerini iki etmez çocuklarını el üstünde tutardı.
Kocasının ölümünden sonra çok isteyeni olmuş; ama o üvey baba elinde çocuk büyütmemek için evlenmemişti.
Yıllarca hiç durmadan çalıştı Fatma Nine. Büyük kızı Fevriye mahallelerinde arkadaşının tanıştırdığı Sedat’a gönlünü kaptırmış ve annesinin isteklerine ve yalvarmasına aldırmadan köye gelin gitmişti.
Gittikten iki üç ay sonra köy hayatından ve dayaktan bıktığı için geri dönmek istemiş fakat kocası ve kayınvalidesi tüm geri dönüş yolunu tıkamışlardı. Annesine ve kardeşlerine haber gönderemiyordu. Onun yerine kayınvalidesinin yazdırdığı iyiyim ve çok mutluyum mektupları ulaşıyordu annesinin ve kardeşlerinin eline.
Birkaç kez köye gitmişti annesi gözleriyle görebilmek için. Her gidişinde de gerek damadı, gerekse annesi el üstünde tutmuşlardı. O da gönül rahatlığı içinde evine dönerdi.
Diğer kızı Remziye ise ilkokuldan sonra okumak istememiş ve komşularının oğluna gönlünü kaptırmıştı. On altısına gelmeden zoraki nikâh yapmışlardı. Her iki aile de ne söyleseler, ne yapsalar gençleri bu fikirlerinden vazgeçirememişlerdi.
Fevzi üçüncü çocuğuydu; çocuklarının içinde en çok onu sever, ona güvenirdi. Şevki’yi de severdi ama Fevzi kadar değil.
Fevzi askerden geldikten sonra “anne sen yıllardır çalışıp çabaladın bizi bu günlere getirdin. Artık dinlenme zamanın. Bundan sonra sana ben bakacağım” dediği zaman gururla oğlunun yüzüne bakmış ve gözleri dolu dolu olmuştu.
İlk işi Fevzi için uygun bir kız bulup evlendirmek oldu. Başlangıçta her şey güzel gidiyordu. Fevzi var gücüyle çalışıyor hem annesine, hem kardeşine destek oluyordu.
Şevki de; üniversiteden sonra ağabeyiyle; işlerini daha ileriye götürdüler. Artık zenginlik içinde yüzüyorlardı. Şevki askerlik vazifesini yapmak üzere teslim olduğunda ne çok üzülmüştü ağabeyi yalnız kalıyorum diye.
Neyse ki askerliğini sağ salim bitirmişti Şevki. Onu da evlendirdiler istediği biriyle.
Başlangıçta uyum için de çalışan iki kardeş eşlerinin bir birlerini kıskanmalarından dolayı sürekli tartışır hale gelmişlerdi.
Önce ortaklıklarını ayırdılar. Mal mülk hepsini paylaştılar. Annelerinin yalvarmalarına aldırmadan.
Tüm mal varlıkları annelerinin üzerine olduğu için zoraki ikna ettiler kadıncağızı. İkisi de söz verdiler "Biz seni sokakta bırakacak değiliz ya bakarız. Ama görüyorsun bir aradayken huzursuzuz" dediler.
Fatma Nine sırf onları üzmemek ve daha fazla huzursuz etmemek için kabul etti. Neyi var neyi yok iki oğlu arasında pay etti.
Bu paylaşımda iki haksızlık yapmıştı; birincisi kızlarını hiçe saymasıydı ki ikisi de bunu öğrenince annelerine çok kırılmışlardı. İkincisi de Fevzi’ye hisseden daha fazla pay vermesiydi. Şevki bunu öğrence o da annesine gönül koymuş ve arayıp sormaz olmuştu.
Fatma Nine yaşlanınca kendi başının çaresine bakamaz olmuş ve Fevzi’nin ısrarlarıyla elinde kalan son evi de onun üzerine geçirip yanlarına taşınmıştı. Konu komşu çok söylemişlerdi hiç değilse sen ölene kadar ev elinde dursun. Sen ölünce çocukların zaten satarlar. Ama o “şimdiye kadar beni sadece Fevzi’m aradı sordu; bana sahip çıktı. Diğerlerine miras falan bırakmam” diye inat etti.
Gelini başlarda pek ses çıkarmasa da son zamanlarda Fatma kadın evin hâkimi olacak ve ben arka planda kalacağım endişesiyle kocasıyla annesinin arasını açmak için uğraşıyordu. Her akşam geldiğinde evdeki huzursuzluktan bunalan adam ilk başlarda karısına suç bulsa da; zamanla karısına karşı duyduğu sevgiden dolayı annesini terslemeye ve huzursuzluklarının onun yüzünden olduğunu söylemeye başlamıştı. İyice yaşlanan kadının bu durum gücüne gidiyor ama bir şey yapamıyordu.
Fatma Nine daha fazla dayanamadı ve ben evime geri gideceğim beni oraya götür dedi. Ama evi çoktan elinden çıkarıp yatırım yapan Fevzi hiddetlenmiş ve hayatında ilk kez annesine bağırmıştı.
Zaten iki üç gün sonra da kapı dışarı etmişlerdi eline beş kuruş para vermeden. Diğer çocukları da istememişlerdi annelerini kırgınlıkları halen geçmediği için.
Yapılanları hazmedemeyen kadıncağız aklını yitirmişti. Haline acıyan eski bir tanıdık evlerinin köşesinde eğreti bir bina yapmış ve orada barındırıyordu. Kendileri ne yerse bir tasta ona veriyorlardı. Varlık içinden düştüğü bu durum tüm tanıdıklarını üzüyor ve çocuklarına ayrı ayrı anlatıyorlar aman dileniyorlardı Fatma Nine adına. Ama çocuklarının hiç birinin umurunda olmuyordu.
En çok Fevzi’nin yaptıkları gururuna dokunuyordu zavallının. Herkese “kimse bakmasa bile bana Fevzi bakar” der onunla ne kadar gurur duyduğunu anlatırdı. Ama en büyük darbeyi de ondan yemişti.
Hayatın ağır darbelerine dayanamayan Fatma Nine bir süre sonra rahatsızlanmış ve vefat etmişti. Ölürken gözleri sürekli Fevzi’yi aramış, ağzı sürekli onun adını mırıldanmıştı. Hastalığı da toplayamamıştı çocuklarını bir araya; tıpkı cenazesi gibi.
Öldüğünü ve cenazesi olduğu bildikleri halde çocuklarından kimse gelmemişti.
Ömrünü adadığı çocukları yoktu ama mahalleden iki üç kişi vardı son vazifelerini yerine getirmek adına yanında.
Cenaze defnedilirken dedikodusu başlamıştı bile “çocuklar arasında ayırım yaparsan sonun böyle olur işte. Bak kimse gelmedi cenazeye. Ya o Fevzi’nin yaptığına ne demeli. Annesi neyi var neyi yok ona verdi ama o uydu elkızına annesini yok saydı.”
Defin işlemi bitip dağılırlarken de bu dedikoduların daha uzun süre devam edeceği belliydi.
(Yaşananlar kaç kişiye tanıdık geldi acaba?
Umarım hiç kimseye tanıdık gelmemiştir. )