5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2681
Okunma

Zamanın birinde bir beni adem genç bir kul varmış. Safmış temizmiş ve İmanla çarparmış yüreği bu adamcığazın.
Bu delikanlı bir derenin kenarında yürürken suda kırmızı bir elma görmüş ve öyle imrenmiş ki elmaya uzanıp sudan bi hamle ile almış ve dişlerini geçirivermiş.
-Aman Allah bu ne tad bu ne lezzet sana şükür diyerek
Başını kaldırıp gökyüzüne bakacakken karşı bahçede bir elma ağacının dallarının suya doğru sarktığını görmüş.
İçinden bir ses
-Bu elma anlaşılan bu ağaca ait, peki bu ağaç kime ait git bul helallik alda öyle ye elmayı demiş.
Bahçeye girmiş delikanlı, yeşillikler içinde toprağa birşeyler dikmekle meşgul olan yaşlı ihtiyar nur yüzlü bir adama rastlamış.
Demişki;
-Dede Selamün Aleyküm, bu elma sanırım sizin bahçeden şu dereye düşmüş bende alıp dişledim, izin verirsen helal edersen hepsini yemek isterim.
Dede delikanlıya dönüp şöyle bir bakmış
-Aleyküm Selam.... Dişledin ha!... tadını aldın yani.
-Evet demiş delikanlı, helal ette hepsini yiyivereyim.
-Etmem demiş dede. Madem dişledin hakkım helal değildir sana bilesin.
Bunun üzerine delikanlı hem üzgün hem şaşkın
-Aman dede ne edeyim de bana hakkını helal eyleyesin.
-Bir şartım vardır der dede bütün ciddiyetiyle
Çaresiz delikanlı boynu bükük
-Buyur, nedir şartın dede der sadece
-Ben yaşlandım bu bağdan bu elmalar toplanmak ister, ağaçları bakım ister, sen bana üç ay yardımcı ol, para almadan bende sana dişlediğin elmamın hakkını helal edeyim.
Genç adam peki der çaresiz ve oturup elmasın yer afiyetle.
Aradan üç ay geçer, bu süre zarfında delikanlı bütün bahçedeki elmaları toplar paketler, bahçedeki ağaçları budar bakınını yapar adam akıllı.
Üç ayın sonunda dedenin yanına gider bizim akıllı.
-İznin olursa dede bana müsade
-Olmaz der dede bütün heybetiyle daha değil, Son şartımıda yerine getirmeden bu bahçeden gidersen hakkım sana helal değildir.
-Aman dede der genç adam seni üzermiyim. Nedirse dileğin başım gözüm üstüne.
Dedenin yüzüne bir gülümseme gelir ve derki
-Sende yanılmadığıma eminim. Bak evladım benim bir kızım var. Yaşı geldi onada evlilik geldi. Evlenip yurt yuva kurması için benimde bir baba olarak üzerime düşen vazifemi yapmam lazım. Seni öz oğlum gibi sevdim Allah’ın emriyle benim kızım Sülbiye ile evlenirmisin.
Genç delikanlı şaşkın ne söyleyeceğini bilmeden bakmış dedeni yüzüne öyle masum masum.
Dede devam etmiş söze. Başını öne eğip, gözlerini yere dikerek
-Yalnız bil oğul benim kızım sakattır, gözleri kör, kullakları sağır ve dilsizdir benim kızın, birde ayakları, ayaklarıda sakattır der ve gözleri buğulanır dedenin.
-Bu dürüstlüğü görüp başına gelenleride düşününce delikanlı, tamam der Kaderim bu benim burda beni beklemekte.
-Olur der delikanlı olur, Allah yazmışsa neden olmasın ki. büyük bir tefekkürle...
Dede cebinden bir kese altın çıkarır ve gence uzatır
-Al bunu git hamama yıkan paklan, kendine kıyafet al akşamada gel ben nikahınızı kıyıcam
-Olur der delikanlı ve öper dedenin elini düşer yola.
Akşam olmuştur, Delikanlı bir süslenmiş bir püslenmiştir ki, sormayın gitsin.
Ancak yüreğinden de kan damlamakta.
-Ulan der kendi kendine niye süslendin ki, kör bir kız alacaksın yaptığın saltanata bak hele. Kim görecek, kim bilecek he, kim bilecek.
Dede delikanlıyı karşılar derki
-Maşallah evladım pek güzel olmuşsun Yüce Allah nazarlardan saklasın seni.
Ardından devam eder söylediklerine
-Kızımla evlenmeyi kabul ediyormusun.
-Ediyorum der delikanlı
-O zaman der dede, Kızım tarafından vekaleten senin tarafından asaleten nikahınızı kıyıyorum der ve delikanlıyla evin salonuna geçerler.
Dede güzel bir nikah duası okur, ikisinin arasında ben şahidim Yarrabbi deyip delikanlıyı anlından öper. Delikanlıda dedenin elini öper tabiki.
-Şu karşıki odayı görüyormusun oraya gir sana verdiğim kızım ordadır.
Delikanlı istemiye istemiyede olsa oda girer ve gözlerini kapatıp dışarı çıkar
-Aman dede der senin bahsettiğin zevcem oda da değil. Oda bir kız var güneş gibi yüzü, selvi gibi boylu posludur. Ayakta durmaktaydı üstelik ben yanlış odaya girmedim inşallah.
-Yok der dede gülümseyerek, benim kızım hiç yalan söylememiş ve dinlememiştir, konuşamaza ve duymaz dediğim bundandır. Hiç harama bakmamıştır, kör dediğim bundandır. Yanlış yola sapmamış, böyle bir yolda yürümemiştir. Yürüyemez sakat dediğim bundandır. Canım yavrum sen doğru odaya girdin sana layık kızım odur. Sende benim artık bir evladımsın. Allah her ikinizede iki cihan saadeti versin her daim.
Delikanlının yüzü güler ve dedenin elini öperek, Allahına hamd eder canı yürekten.
Aradan yıllar geçer delikanlı artık o evin damadı olmuştur. Birde Allahın izniyle bir oğlu dünyaya gelmiştir İsmi Hanife.
Gel zaman git zaman çocuk büyür ve üç yaşına gelir. Mahallenin çocuklarıyla birlikte Medreseye Kuran-ı Kerim eğitimi almaya gider. Çokta güzel öğrenmektedir.
Üç günde bu üç yaşındaki çocuk Kuran-ı Kerimi hıfz etmiştir.
Mahallenin çocukları bir heyecanla Sülbiye Anneye müjdeyi getirirler ve derlerki
-Müjdemizi isteriz oğlun Hanife üç günde Hafız oldu.
Sülbiye gözlerini yere diker ve ağlamaklı bir ses tonuyla
-Yüce Allah onun babasını ıslahı nefis eylesin ve af eylesin inşallah. Eğer elin elmasına tamah etmeseydi, helallik aldıktan sonra dişleyip yeseydi, benim evladımın zihni daha açık olacaktı... üç günde değil bir günde hafız olacaktı benim evladım ...
İşte böyle dostlar, Kıymetli bir mezhebin imamının ailesini ve ailesinde ki güzellikleri göstermek istedim kanımca, kanaatimce.
İmam-ı Azam Ebu Hanife üç günde Kuran-ı Kerimi Hıfz eylesede, bir günde ezber eylememiş olmasının arkasındaki sır perdesini hafifçe araladım sadece.
Tüm Dostlara Sevgilerimle.