25
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2538
Okunma

“Bu gün ne kadar güzel görünüyorsun. Bir başkalık gelmiş yüzüne. Nedir bu mutluluğunun sebebi?”
“Demek yüzümden belli oluyor ne kadar mutlu olduğum. Desene, hiçbir şeyi gizleyemiyorum, dilim söylemese de gözlerim her şeyi söylüyor”
“Evet, gerçekten bir başka bakıyorsun dünyaya, bir başka gülümsüyor dudakların ve bir başka dökülüyor sözcükler dilinden. Nedir bunun sırrı?”
“Çok mutluyum arkadaşım. Âşık oldum ben. Yıllardır yaşamadığım duyguları yaşıyorum. Genç kızlığımdan beri unutmuşum bu duygunun insanı ne hale koyduğunu”
“Buna çok ama çok sevindim. Demiştim sana, hiç ummadığın bir anda, o duygu gelip yerleşecek yüreğinin en nadide köşesine diye. Gördün mü bak, gelmiş ve yerleşmiş yüreğine. Umarım hep mutlu ve hep gülümsersin dünyaya bundan sonra. Kim bakalım bu şanslı kişi. Ben tanıyor muyum?”
“Hayır canım, tanımıyorsun. Birkaç hafta oldu onu görmeye başlayalı. Günlerdir peşimde geziyordu. Nerde çalıştığımı öğrenmiş, İşyerime buket buket çiçek gönderdi. Ben hayır, olmaz dedikçe, o hiç bırakmadı peşimi. Sonra geçen hafta, daha fazla dayanamadım belki vazgeçer diye, yemek davetini kabul ettim. Yemek yedik. “Şimdi bırakacak mısın peşimi” dedim. “Hayır” dedi. O akşamın sabahında görmedim iş yerimin kapısında. Bir de baktım ki ben ona çok alışmışım. Onun gelmediğini görünce, yüreğimde büyük bir acı hissettim. Akşama kadar gelmedi. Benim suratım asıldı. İş çıkışında yine arkama baka baka gidiyordum.” Beni göremeyince üzüldün değil mi?” diyen ses ile irkildim. Oydu gelen ve o an binlerce volkan patladı içimde. Çok mutlu oldum. Bir haftadır görüşüyoruz. Ve ben çok mutluyum.”
Arkadaşım, otuzlu yaşları geride bırakmış, kırkına merdiven dayamıştı. Eşi ile şiddet yüzünden evliliğini bitirmişti. Evliliğinde yaşadığı şiddet, onun erkeklere bakış açısını değiştirmiş, hepsinden nefret eder hale gelmişti. Her konuşmasında “ bir daha asla âşık olmam ve hiçbir erkek beni kendine âşık edemez” diyordu. Boşanalı beş yıl olmuş, hiç bir erkek ona yaklaşamamış, her gelene hayır demiş, kalbinin kapılarına mühür vurmuştu. Şimdi âşık olduğunu söylüyordu.
“Demedim mi sana, büyük konuşma diye. Senin adına çok sevindim. Ne zaman tanışıyoruz bakalım enişte beyle?”
“Daha enişte değil. Ama yarın akşam için bir yerde yemek yiyelim dedik sizlerle birlikte, gelirsiniz değil mi? “
“Tabi ki gelirim, kaçırır mıyım bu fırsatı.”
O akşam hepimizin işi olduğu için bir birimizden hemen ayrılmak zorundaydık. Ben evli idim ve evde işim vardı. Eşime durumu anlattığımda, o da çok sevinmiş ve yemek davetini kabul etmişti. Eşim ile arkadaşım hakkında konuşuyor, sonunda mutluluğu yakaladığı için, en az onun kadar mutlu oluyorduk. Ertesi akşam onlar bizden önce gitmişlerdi yemek yiyeceğimiz yere. Biz, çocuklar olduğu için biraz geç katılmıştık. Karşımızda mutlulukları gözlerinden okunan iki kişi vardı ve eşim ile bu mutluluğa şahitlik yapıyorduk. O akşam biraz eğlence, biraz alkol derken gecenin nasıl geçtiğini anlayamamıştık. Bir sonraki gün tatildi ve eve erken gitmemize gerek yoktu. Gecenin geç saatlerine kadar, sokaklarda gezip, banklarda oturup, çocuk parkında tahterevalliye, salıncaklara binmiş, çocuklar gibi eğlenmiştik. Sabahın ilk ışıkları ile fırından sıcak simitlerimizi ve poğaçalarımızı alıp yalı kahvesine, kahvaltı yapmaya gitmiştik.
Sinop’ta, yaz ayında, yalı kahvesinde, kahvaltı yapmak alışkanlıklarımız arasındaydı eşim ile. Misafirlerimize de aynı güzelliği çok sık yaşatıyorduk. Kahvaltımızı yapıp saat sekiz otuz gibi kahveden ayrılıp evin yolunu tuttuk. Hepimiz uykusuz ve yorgunduk. Birkaç saat uyumak için birer çekyata uzandık ve hemen uykuya daldık. Uyandığımda, arkadaşım çoktan kalkmış, çayı demlemiş, kahvaltıyı hazırlamış balkona çıkıp bizim uyanmamızı bekliyordu.
“ Biliyor musun canım. Yıllardır ilk defa hiçbir şeyden korkmadan, gönlümün alabildiğinde eğlendim. Dul bir kadın olduğum için hep kendi çimde yaşadım her olayı. Ama aşk her şeyin üstesinden geliyormuş bunu daha iyi anladım”.
“Ben soramadım kendine. Ahmet, ne iş yapıyor? Nereli? Hiç evlilik yapmış mı? Çocukları var mı?”
“Eşinden ayrılmış birkaç yıl önce. Elektrik mühendisiymiş. Buraya da, Ankara’dan gelmiş tatil için. İzni bitmek üzereymiş. Dönecekmiş geri. Ben nasıl duracağım onu görmeden”
“Nikâh yaparsınız, tayin istersiniz. O zamana kadar da beklemek zorundasınız “
Eşim ve arkadaşı da uyanmış, yine kahvaltımızı yapıp denize gitmiş, dönüşte duş aldıktan sonra, çocukları da alıp parka çıkmıştık. Hep birlikte masada otururken, arkadaşımın âşık olduğu adam durmadan telefon ile oynuyor, arada mesajları siliyor, huzursuz bir tavır sergiliyordu. Dün akşamki adam değildi karşımızdaki. Arada izin isteyip yanımızdan kalkıyor, beş on dakika sonra tekrar geliyordu. Eşimin de bu tavırları dikkatinden kaçmamıştı ama hiçbir şey söyleyememiştik
O gece de birlikte zaman geçirmiş, pazar günü birlikte olamayacağımızı söylemiştik. Fakat evde eşime;
“Bu adamı benim güzüm tutmadı. Bir şeyler saklıyor gibi, Gizli gizli telefon konuşmaları, konuşurken öfkelenmesi dikkatini çekmedi mi?”
“Benim de gözümden kaçmadı”
“Sen şunu bir araştırır mısın? Neyin nesi? İçim hiç rahat değil”
Pazartesi işe gittiğimde, arkadaşım telefon açmış, âşık olduğu adamın, Ankara’ya acilen gittiğini ve çok yakında geleceğini söylemişti. Her gün telefon ile konuşuyorlar, birbirlerine aşklarını anlatıyorlardı. Aradan çok zaman geçmemesine rağmen, Ahmet bey, arkadaşıma evlilik hazırlıklarını yapmasını söylemişti. Ama bizim içimiz hiç rahat değildi. İçimizdeki huzursuzluk bir kat daha artmıştı. Ahmet beyin bu kadar acele etmesinin manası neydi bilmiyorduk.
Araştırmamızı bir an önce tamamlamak istiyorduk. Yoksa her şey için çok geç olabilirdi. Eşim bir taraftan, ben bir taraftan araştırmaya başlamıştık. Elle tutulur bir bilgiye ulaşamamıştık. Ankara’da, aynı kurumda çalışan arkadaşımızı arayıp, bize bilgi vermesini söyledik. Yaz ayı bitmiş ama arkadaşım bize tam olarak bilgi verememişti. Ağustos ayının sonu, Eylül ayının başı idi ve arkadaşım işyerine fax çekeceğini söylüyordu. Faxın başına geçip, gelen evrakları almaya başladığımda, gözlerime inanamıyorum.
Ahmet denen adam evli idi ve üç çocuğu vardı. Eşinden boşanmamıştı. Elektrik mühendisi idi . Kendisi değil, eşi zengindi ve üçüncü evliliğini yapmıştı. Bazı nedenler yüzünden işyerinden atılmış, borçlarını eşi ödemediği için kendi üstüne olan mal varlığına haciz gelmiş, o da Ankara’dan kaçmıştı. Şimdi yine borçlarını ödetebileceği varlıklı bir kadın arıyordu anlaşılan
Bu bilgiler tam anlamı ile şok etmişti beni. Hemen eşime durumu bildirdim ve arkadaşımı, işyerinden izin alıp yalı kahvesine sohbet etmek için çağırdım. Hiçbir neden olmadan, iş saatleri içinde, arkadaşımı bir yerlere çağırmazdım, o bunu bilirdi. İş saati içinde çağırdığım için, yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu anlamıştı. Yalı kahvesinde buluştuk ve gözlerden uzak bir masaya oturduk. Çaylarımızı söyledik. Konuyu nasıl açacağımı düşünürken, arkadaşımın telefonu çaldı
Telefon ile konuşmaya başladığında, arkadaşımın yüzü değişiyor, gözlerinden şaşkınlığı okunuyor, elleri titriyor, sözcükler boğazına düğümleniyor. Tek kelime konuşmadan yalnızca telefonu dinliyordu. Telefonu kapattığında, gözyaşlarını tutamamış;
“Aman tanrım. Telefon eden kişi, benim âşık olduğum adamın kızı idi. Bana” Ben Ahmet beyin kızıyım. Sen ne biçim kadınsın, evli bir adamı ayartmaya utanmıyor musun? Babam seni alabilmek için annemden ayrılmak istiyor. Paran var diye kendini bir şey mi sanıyorsun. Bırak babamın peşini utanmaz kadın” diye hakaretler edip durdu. Ahmet evliymiş ve çocukları da varmış. Bana yalan söyledi. Boşandım dedi. Ben nasıl yuva yıkan bir kadın olabilirim? Bu nasıl bir şey arkadaşım, insanlar bu kadar mı karaktersiz ve kişiliksiz.”
Telefonu tekrar çaldığında, bu defa karşısında Ahmet bey vardı ve arkadaşım” Lanet olsun sana. Sen ne kadar aşağılık bir adamsın. Evlisin ve bir başka kadının peşindesin. Benim, nasıl kendi hemcinsime acı verebileceğimi ve onun yerini alabileceğimi düşünebildin? Sen, benimle birlikte olup, beni mutlu ederken, aynı zamanda benim gibi kadın olan hemcinsime, acıların en büyüğünü yaşatıyorsun. O kadının yerinde olsam seninle beş dakika bile durmam aşağılık mahlûk”
Diye bas bas bağırıyor, çevremizdeki insanlar konuşulanları duyuyordu.
“Bunlar doğru mu arkadaşım?”
“ Evet doğru canım. Ben de sana bunları anlatmak için çağırmıştım. Bak bütün belgeler burada. Benim söylememe fırsat kalmadan, kızı söyledi her şeyi. Seni alnından öpüyorum. Keşke her kadın senin yaptığın gibi yapabilse. Keşke kendisi mutlu olurken, bir başka hemcinsini mutsuz edebildiğinin farkına varıp, bunun gibi erkeklere gereken dersi verebilse, dünyada ihanet diye hiçbir şey olmazdı, biliyor musun? “
Ben de bu sözleri yüksek sesle söylemiştim ve bizi dinleyen insanlar, bize bakıp “ ne kadar haklısınız “ diyerek alkışlıyorlardı.
Şimdi size soruyorum sevgili dostlar. Erkek, eşine ihanet ederken, yine kadının hemcinsi ile bu ihaneti gerçekleştirmiyor mu? O zaman biz kadınlar, önce kendi hemcinsimizi mutsuz etmemeyi öğrenmek zorunda değil miyiz? Bu gün eşine, yine kendisi gibi olan bir başka kadın ile ihanet eden bir adam, yarın bir başka hemcinsi ile o kadına ihanet etmeyecek midir?
Resim: Türkan DİNÇER
Yer: Sinop Yalı Kahvesi