1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1275
Okunma
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
Bağımsızlık aşkıyla çıkılan savaşa, gencecik insanların ölümüyle sonuçlansa da bize mükemmel bir ülke bırakıldı Kurtuluş Savaşı’ndan sonra…
Emperyalizme karşı savaşın en büyük ilhamlarından biri oldu Kurtuluş Savaşı…
Ve sarı saçlı mavi gözlü bir adam Çanakkale’de yapılamayacak bir şeyi başardı. Bitmek üzere olan ve üzerine ölü toprak serpilmiş bir halk ile Emperyalizme karşı geldi.
Ve başardı.
Irkçılık veya milliyetçilik yapılmadan, memleketi için savaşmayı göze almış binlerce insan Çanakkale’de can verdi.
Niçin can verdi?
Ülkesinin her yeri satılsın diye mi?
Kürt, Ermeni, Çerkez kökenli insanlara sürekli linç girişiminde bulunulsun diye mi?
Bu ülkenin aydınlarının hapishanelere tıkılsın diye mi?
Yoksa kardeşçesine ve çağdaş uygarlık seviyesine bu güzel topraklı memlekette ulaşılsın diye mi?
18 Mart 1915.
Çanakkale Cephesi’nde, Türk kökenli insanların sayısı iki el’i geçmez.
Binlerce Kürt savaştı Çanakkale’de ve orayı geçilmez kıldı güzel ülkemin güzel insanları.
Ve 2010.
Güzel ülkemin çirkin insanları şimdilerde etnik kimlik savaşına girmişler.
Her Kürt’ü bölücü, Her bölücüyü’de Kürt ilan etmişler.
Hâlbuki geçilemeyecek kale Çanakkale’de böyle değildi.
İnsanlar birbirlerine etnik kimlik sormaz, bu memleketi nasıl kurtaracağız diye sorarlardı.
Kalmadı Çanakkale’de ölen yiğitler.
Kalmadı ülkesi için ölmeye gözünü kırpmadan gidecek gençler.
En son 68’de ve 78’de vardı öyle gençler.
Onlarda 2.Kurtuluş Savaşımızın yeni askerleriydi ki, onları da dallarından kopararak yola attılar ve sonra üzerinden geçtiler.