2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
980
Okunma

Esperanto ütopik değildir. Türkçe güçlendiği oranda katkı yapacaktır.
Bundan 125 yıl evvel Polonyalı doktorun kurduğu hayallere ben de sık sık takılırım. Dr.Esperanto (asıl adı L.L.Zamenof) kişiliği, mesleği ve yüceliğinden olsa gerek, insanlığa yapılacak en büyük hizmeti hayaletmiş, ummuş, hatta konuya ilişkin bir de kitap yazmış (Unua Libro).
Düşünebiliyor musunuz bütün insanlar aynı dili konuşuyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin, selam verip oturuyorsunuz masaya, bağdaş kuruyorsunuz kilimin üstüne veya.
Dalıyorsunuz sohbete …..
Ne eğitimi alırsanız alın, iş yapmak, aslanın midesinden rızık çıkarmak için, hiç de aşına olmadığınız yüzlerce ve hatta binlerce, başka dillere ait kelimeyi öğrenmek zorundasınız. Bir doktor yeminini edip işe başladığında en azından 3.000 latince kökenli sözcüğü biliyor ve kullanabiliyor almalıymış. Demek doktorlar 6 yıllık tıp eğitiminin 3 yılını bu ecüc-mecüclere harcıyormuş.
Ne büyük zaman ve imkan israfı değil mi.
Küreselleşerek küçülen dünyamızda, bırakın dil birliğine gitmeyi; bağnaz ve sapık düşünceli insanlar, yerel ve etnik diller oluşturmaya, geliştirmeye yöneliyorlar. Bizde de var ya bu ilkel düşünceyi savunan az gelişmişler.
Kuş bakışı, uydu bakışı bakmasını bilmeli. Halkın geneli bunu beceremez. Ama halkların uydu bakışı, kuş bakışı görebilen düşünürleri, değerlileri olmalı. Onlardır toplumları toplum yapan. Kanla, kılıçla, yürekle olmuyor ne yazık ki.
Düşün gerek, bilim gerek. Teori gerek, uygulama gerek.
Esperanto “umutlu” anlamı taşıyor. Polonyalı doktor, insanları bir dilde konuşturmayı ummuş. Bunun için çalışmış. Ne yazık ki, tam da milliyetçilik akımlarının hortladığı dönemlerde yola çıkmış.
Adam hiç dinler mi. Sülalesi bellenmiş yüzyıllar boyu. Güç oluşturup hakkını emperyallerden almak için delinin bilmem neyine yapıştığı gibi yapışmış benzeri olana, yakını olana, soyundan olduğunu bildiğine… Irkçılık hortlamış. Millet birbirinin gözünü oyar olmuş, dilini paylaşır mı hiç.
Irkçılık hortlatıldı. Evinim-devinim derken, küreseller türedi başımıza bir de. Kayseri pastırması gibi özene bezene kıyıyorlar insanlığı. Ağızda enfes bir hazla eriyor, yutuluyor devletçikler, halkçıklar.
Normanlar, Germanlar, Latinler,Saksonlar, Zambolar, Mambolar karma bir dil üretmeyi başardılar Güney Afrika Cumhuriyeti’nde. Adını da Afrikans koydular. Konuşuyorlar hala.
İstense olur. Yüzlerce yılı göze almak gerek. Bu azmi göstermek gerek.
Evrensel bir umuttur Esperanto. Düştür belki. Ya bir de gerçekleşse…
Yabancı dillerden sözcükler kullanarak, ukalalık eden bilgiçlerin hali ne olur. Balonları söner.
Bin yıllık yakın tarihimizde –ne dediğini anlamadığımız, vardır elbette bir hikmeti dediğimiz için- önünde eğildiğimiz çok bilirlerimiz, yazarımız, çizerimizin ne de teneke kafalı olduğunu dağdaki çoban da anlarsa ne olur?
Ne olacak. Bilmem neresiyle güler. Çok güzel olur. Hak yerini bulur. İnsanımız içine sürüklendiği körlükten kurtulur. Düşün gelişir, bilim gelişir. Taşlar yerine oturur. Yalancılar, sahtekarlar ortaya çıkar.
Konunun bir de arka yüzü var. Ulusların tek ayıracı ve belirleyicisi dilleridir. Dünyanın çok yerinde kavgalar farklı dilleri konuşanlar arasında çıkıyor. Farklı dili konuşanlar kendilerini farklı ulus olarak görüyorlar.
Nerede?
Mesela Kanada’da, mesela Kamerun’da ve daha bir çok yerde…
Her ne pahasına olursa olsun, bir dil ne kadar çok insan tarafından konuşuluyorsa, ne kadar yaygınsa; konuşanlarını o denli mutlu ediyor.
Dil birliği, insanlığın ulaşabileceği ve benim düşleyebildiğim oldukça ileri bir nokta. Bu evrensel bir düşüncedir. Savunulur, yaygınlaştırılır, taraftar bulur ve belki yüzyıllar sonra gerçekleştirilir. Gerçekleşecektir de.
Şimdi soyuta gözlerimi açıyorum ve güzel Türkçemize sarılıyorum. Bir kahve içtim ve ayıldım. Güzel Türkçemde Farsça, Arapça, Latince, Fansızca ve son zamanlarda İngilizce sözcükler kullanarak bilgiçlik taslayan geri zekalıları sevmediğimi, küçümsediğimi söylüyorum.
Esperanto bir düş ise eğer; büyük Türkçe gerçektir, arılaştırılmalıdır, özüne inilmelidir. Büyük Türkçe temizlenmelidir, yaygınlaştırılmalıdır.
Biliminsanı sn. İnalcık’ın dediği doğrudur. bir milleti yok etmek için önce dilini bozacaksın.
Buradan çıkan şudur:
İnsan vatanından, namusundan, dininden önce DİLİNİ savunmalıdır.
Dil her şeydir.
Güçtür.
Erdemdir.
İnsan olmanın baş belirleyicisidir.
Güçlü dil; güçlü, erdemli insanı/toplumu oluşturacaktır.
Vatanını, namusunu, dinini ancak böyle bir insan/toplum korumasını bilir.
Aksi sadece sözde kalır.
Yanılgılara, yozlaşmalara, sürtüşmelere kapı açar.
Ağzına pelesenk yapmakla, baltayla kafa parçalamakla; ne vatan, ne namus, ne de din elde tutulabiliyor.
Tarih tanıktır.
Saygılar
yanantoz