2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1501
Okunma

Konuya girmeden önce iyimser olmanın her şeyden memnun olmak anlamına gelmediğini belirtmek isterim.
İyimserlik, pozitif enerji sahibi olabilmektir, sevdiğinize ya da sevemediklerinize karşı.
Burada bahsedeceğim iyimserlik, her olaya, her söze karşı, normal insanların verebileceği tepkinin dışında, farklı bir üslup takınabilme farklı bir tepki verebilme hassasiyetidir.
Söylenebileceklerin belki de en ağırını öyle bir şekilde söylersiniz ki karşıdaki de gücenemez, tepkisi kırılır, düşünmeye itersiniz onu.
Daha basit bir tepkide karşılık görürken, böyle bir tepki ile karşılık bile veremez hale getirmektir insanı.
Tabi bunun adı gerçekte tam anlamıyla iyimserlik değil. Ancak bu, toplumda çok az kişiye nasip olmuş hallerden birisidir.
Size atılan bir okun, vücudunuza hiçbir zarar vermeden geçip gidebilmesini sağlamaktır da denilebilir.
Size yöneltilen her şeyden etkilenmeden kurtulabilmek, psikolojik sıkıntıya düşmeksizin, isabetli kararlar almaya devam edebilmenin bir başka yoludur.
Bu düşünce yolu, “ Her savaşı kazanmak zorunda olmadığımızı ” bilmemizi ve kaybettiğimiz savaşlardan da galip çıkmamızı sağlar.
Aslında üst düzey, kıvrak bir zekayı barındıran bir haldir bu gerçekte.
İnsanın düşünemediklerini kendisine düşündüren, düşündürme kapıları açan bir yoldur.
Günün birinde kumar oynayan öğrencisine kızan Eflatun, öğrencisinin “ama ben küçük bir paraya oynuyordum” cevabı üzerine
“ Ben senin kaybettiğin paraya değil zamana kızıyorum ” cevabını bu noktada düşünebiliriz.
Yine bir filozofa şansa inanıp inanmadığı sorulduğunda “ Evet inanırım, öyle olmasaydı sevmediklerimin başarılarını nasıl açıklayabilirdim? ” cevabını verir.
Hikaye bu ya günün birinde Yavuz sultan selime bir şahtan hediye bir sandık gelir.
Yavuz sandığı açtırır, türlü türlü mücevherlerle doludur ama sandığın alt kısmına doğru pis bir koku gelmektedir.
İyice boşaltıldığında içinden içi pislik dolu küçük bir kutu çıkar.
Buna mukabelede bulunulması gereklidir, herkes bir fikir ortaya koyar, asker gönderelim diyenler çoğunluktadır.
Yavuzun aklına parlak bir fikir gelir, ve bir hediye sandığı hazırlattırarak gönderir.
Şah sandığı açtığında ipekler, kumaşlar ve mücevherlerle dolu olduğunu görür ama aklı sandığın içindedir, bir karşılık beklemektedir.
Sandığın içinden küçük bir kutu çıkar, açtıklarında lokumla dolu olduğunu görürler.
Lokumun tadına baktırır ve sonra herkes yer.
Kutunun dibinden ise bir not pusulası çıkar. Okuduklarında hayretle gözleri açılır. Bu notta;
“ Herkes kendi yediğinden ikram eder ” yazmaktadır.
Neyzen Tevfik’e atfedilen bir hikaye de bu pratik cevaplılığa iyi bir örnektir.
Günün birinde Neyzen İstanbul’un dar sokaklarından geçerken karşısına elinde baston, başında fesi olan beyzade çıkmış. Küçümseyerek Neyzene bakmış ve elinin tersini sallayarak;
“-Çekil yoldan, ben ite köpeğe yol vermem” demiş. Bunun üzerine neyzen tebessümle eğilip;
“-Hay hay, buyurun geçin ben yol veririm” demiş.
Sokrates hanımı çok geçimsiz ve dırdırı fazla olan biriymiş. Bir gün bir dostuyla evinde oturmuş sohbet ederken hanımı sürekli gelip geçtikçe söyleniyor, hakaretvari sözler söylüyormuş.
Sokrat’ın hiç aldırmadığını görünce daha da kızmış ve sürahideki suyu kafasından aşağıya boşaltmış. Bunun üzerine Sokrat dostuna dönerek gülümsemiş ve;
“-Bizim buralarda adet böyledir, ne zaman gök gürüldese yağmur yağar” cevabı vermiş
*
Bir sokağa bir doktor muayenehane açar ve tabelasına “Bu şehrin en iyi doktoru” diye yazar.
Bir müddet sonra ikinci bir doktor aynı sokakta muayenehane açar ve o da tabelasına “Bu ülkenin en iyi doktoru” yazar.
Bir süre sonra üçüncü bir doktor aynı sokağa muayenehane açar ve tabelasına “ BU MAHALLENİN EN İYİ DOKTORU” yazar.
Yukarıdakini bir fıkra olarak okuduğumda dikkatimi çekmişti. İfadeler o kadar önemliydi ki, en küçük birim olan “mahalle” yazmasına rağmen en kuvvetli ifadenin onun tabelasında yazılı olduğu görünüyordu.
Öyle kelimeler vardır ki yerinde ve zamanında kullanıldığında sözün tesirini artırırlar.
Güzel sözler;
Her kötüde bir iyi gizlidir, sen hangisini gördün?
Güzel bakışlarla dolu günler diliyorum, esen kalın
Almuti