12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1605
Okunma

’ Henüz on altı yaşımda, lise öğrencisiydim. Adım Buket’di benim.
İstanbul’da yaşayan orta halli bir ailenin kızıydım. Devlet okuluydu okuduğumuz okul. Özel şoförü, özel arabası olanlardan değildim ben. Servise yazılmam da şart değildi. Yürüyerek gidip gelebiliyordum okuluma. Memnundum hayatımdan, mutluydum.
Arkadaşlarım vardı ; İrem, Deniz ve diğerleri. Hayallerimiz vardı, hepimizin. Okulumuz bitecek, üniversite sınavlarına katılıp, gönlümüzdeki meslekleri seçecektik. Üniversitede de ayrılmamayı düşünürdük, özellikle İrem’le.
Yüreklerimiz de kıpır kıpırdı bizim. Annemizi, babamızı, kardeşlerimizi severdik de, bir de beyaz atlılarımız için de çarpardı yüreklerimiz. Onlarla ilgili hayâllerimiz de vardı bizim.
Hangi şartlarda okula gönderildiğimizin bilincindeydik bizler. Çalışkanlığımızla ve terbiyemizle boşa çıkarmayacaktık bize güvenenlerin emeklerini. Okuyup meslek sahibi olacaktık önce. Sonra büyüklerimizin rızalarını alıp, ellerini öpüp öyle binecektik prenslerimizin beyaz atlarına.
Bir gün okul çıkışında bir hareketlilik gördük. İrem, Deniz ve ben birlikteydik. Galiba kavga çıkmıştı yine. Ne çok kavga çıkıyor okullarda. Kimse engel olamıyor bu ilkelliğe. Korktuk biz. Koşarak uzaklaşmak istedik oradan. Çıktığımız kapıya oldukça uzak kalıyordu trafik ışıkları. Çoğunluğun yaptığı gibi, en kestirme yolu seçtik biz de. Her gün kullandığımız tramvay yoluna attık kendimizi. Trafik kalabalıktı. Ne tramvay görebildi bizi, ne de biz tramvayı.
Duramamış, altına almış üçümüzü de. Deniz, İrem uçuvermişler cennete. Onaltısındaydılar
onlar da benim gibi. Ölmek için çok gençtiler henüz. Hayâlleri, umutları vardı. Onlarla ilgili umutları olan sevdikleri vardı üstelik. Ama ellerinde değildi gitmemek. Yoksa giderler miydi hiç ?
Uyuyordum ben ; uyutuluyordum. Doktorlar koşturuyorlardı beni hayata döndürmek için. Bir kaç kere gidip geri bile döndüm inanır mısınız ? Annem- babam ve beni tanıyan tanımayanların dua ettiklerini duyuyordum baş ucumda. İrem’le Deniz, cennete çağırırlarken beni, buradaki sevdiklerim gitmemem için yalvardılar, dualar ettiler.
Son sözü galiba Tanrı söyledi !
Şimdi cennette ; İrem ve Deniz’le birlikteyim. Burası gerçekten çok güzel.
Fakat bana sorulmuş olsaydı eğer ; sevdiklerimin yanında olmayı, cennette olmaya tercih ederdim. Tabii İrem’le Deniz’i de yanımda isterdim ama annemle babamdan ayrılmayı, cennet pahasına da olsa istemezdim. Çünkü onların ağlaması, hiç bir şeye değişilmez !
Tramvayı kullanan, oraya üst geçit yapmayan, bizi önemseyip de bir trafik polisi koymayan, kavga eden ve kavgalara engel olmayanların hiç bir suçu yokmuş. Bizmişik asıl suçlu. Kendimizi korumasını bilmemiz gerekiyormuş.
On altı yaşındaydık biz. Buket, İrem ve Deniz’di adlarımız. Hayallerimiz, umutlarımız ve sevdiklerimiz vardı.
Kendimizi korumasını bilemedik. Bir tramvayın altında kalıp can verdik birlikte. Tanrı, cennetini lâyık görse de bize , ağladı ardımızdan anne- baba ve sevdiklerimiz..
Sizler , kaç yaşında olursanız olun. Kendinizi korumayı öğrenin ne olur. Yolda gezerken başınıza düşecek pencerelerden, belediyenin kazıp da kapatmadığı çukurlardan, otobüs duraklarında beklerken freni boşalan kamyonlardan, sarhoş sürücülerden, ırzınıza göz koyan sapıklardan, paranıza, takınıza göz koyan gaspçılardan kendinizi korumayı öğrenin ne olur!
Bizi bizden başka düşünen yok ;anlayın artık !
Koruyun kendinizi ve ağlatmayın sevdiklerinizi, anne- babanızı ! ’
(Tramvay kazasında ölen cennetlik yavrulamıza Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum !)
Fikret TEZAL