Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Gülserçesi
Gülserçesi

Bir Deli Dervişin Maceraları

Yorum

Bir Deli Dervişin Maceraları

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1187

Okunma

Okuduğunuz yazı 5.3.2010 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Bir Deli Dervişin Maceraları

Bir Deli Dervişin Maceraları

Gece gözlerimde ne kadar puslu duruyorsa

gündüz ellerimde o kadar berrak

toprağın çocuklarına bir tutam şefkat vermeyi isterdim

nafile toprakta binlerce tezat

isterdim güldürmek ağlayan birilerini

hayat bu belki de yaşamak berbat

kokuşmuş bir kaç fare ölüsünü kediler bile beğenmiyor

nasıl severim pis nefesleri midem bozulmuşsa

kusuyorsa cerehat

heyhat!

Mevsimlerin rengini takvimler siliyor

uzak her şey kadar zaman anla

yosunları savrulmuş kayalarda çık bak etrafına

bir insan dolusu nefret çuvallanıyor at/rafımızda

şimdi söyleyin bana

ben düşsem akıl üstü tutup da kaldırır mı cellat

lafım ne sizeydi ne de kendime

ortaya çektim bir deve

çağırdım Kervancı Başını;

Söyle dedim, kaça bu hayvan, hayvan olmak için ne ne kadar lazım sarı akçe?

Şaşırdı Kervancı Başı, sıvazladı yağlı sakalını, düşündü ...

Bir vakit sonra yüzüme bakarken gözlerini kaçırdı ve ’eğer ki sarıysa akçe, neye yarar

devedeki hayvan gövde.

Ya akçe de sarıdan dönerse başka renge? Bir çırpıda çekti devesinin ipinden yürüdü

gitti... Yolum bir dere yatağına düşünceye dek kırışık alnım kaşındı,

kaşınmak ne demek kanadı be kanadı!.

Biir ikii üüçç! Çüşşş... dedi arkamdan biri.

Dönüp baktım ardıma. Sandım gelen benden de deli .

Selamünaleyküm kardaş!Paylaşalım mı bu dereyi, deyiverdim demesine amma

adam buz dağı gibi dondurdu yüzümdeki şakacıklı gülümsemeyi...

Uzattı bir parça ekmek, bir de yeşil biberi. Çömeldi yere aldı

kavalını dudak kıyısına. Başladı koyuna , kuzuya ağıt yakmaya

O’ mu yaktı ağıdı, ben mi ağladım da çoban gülmeye başladı

bilemedim. Derken gün kayboldu akarsu kuruduğunda nehir bize uzaktı...

Kervanların az geçtiği , kurtların çok gezdiği bir çöle girdik ...

Çöl değil sanki cehennem evi... Kumlar savurdu gözlerimize kör

tanelerini. Az daha dünyadan olacaktık görmeseydi başka bir deli...

’Selamunaleyküm dediğinde sesi gür çıkmıştı nefesinden beriye.

"Gelin benimle götüreyim sizi fakirhaneme deyince...

Ehh! Allah’tan istediğimiz olmuştu ya... Buna şükürden başka ne

denilirdi ki... Yanımda eski bir çift papuç, bir de kırıntı ağırlığında azık torbam vardı...

Geceye kurtlar perdeli seslerini indirirken vardık selametle, bizim

delinin fakirhane dediği saray yavrusu cennetine...

O da neydi Yarabbim! Bir güzel hatun... Elinde sarı yaldızdan tepsi , üzerinde sıralanmış

envayi yemek çeşidi. Sofralar kuruldu , midelerimiz doyuruldu ... Benim döşeğim bahçe evi

dedikleri yerde, tahta divana atıldı...

Kuş sesleri , su sesleri derken uyuyamadım ... Aklım o güzeller

güzeli tazecik bedenli çekik gözlü , az birşey de kıvrımlı kalçalı hatunda kalmıştı. Bu

aşikar düşünce yiyecekti nerdeyse beynimi...

Kalktım küçük abdestimi dökeyim bari dedim. Geçirdim ayaklarıma lastik

terlikleri.Yürüdüm ay ışığıyla yol bulmaya çalışıyordum ki...Bismillah! Destur! O , o Hatun

karşımda yarı cıbıldak işve etmez mi? Kalp bu dayanmazdı elbet , kim olsa onu orada öyle

boş bırakmazdı.Bırakana da ya kör ya da aklını oynatmış diye söverlerdi ki, ben küfürü

hak etmeyecek kadar terbiye almıştım... Sözün kısası lafın azı derken devam edeyim

bari ... Hatun süzülüverdi odasından , ben de yallah arkasından...Tam içeriye adımımı

atmıştım bir yarma çıkmasın mı karşıma... İri desem az gelir, deve desem çok gelir.

Ölümlerden ölüm beğen dercesine bakıyordu. Göbeğini açmış baş parmağıyla oyarcasına

kaşıyordu... Eh bundan sonrasını ne siz sorun... Ne de ben anlatacak kadar kendimi rezil ,

rüsva edeyim. Şimdilik bu kadarla yatın , uyuyun.Yarın şafakla birlikte uyanıp

yola çıkacağım, kalın merakla...

-Ertesi Sabah Erken Saatler Ve Deli Derviş’in Devamı -

Sabahtan beridir düşünüyorum a dostlar. Kokuşmuş çoraplarını teneke leğende bekleten

izbandut kılıklı, kıllı herifi uyandırmadan nasıl kaçsam diye düşünmekten dişlerim

dökülecek nerdeyse. Dün akşamı merak edenlerinize hemen söyleyeyim.

Bu evinde sabahladığım Açver adlı adam. Çöl eşkıyasıymış. Meğersem o güzeller

güzeli hatunu da yem olarak kullanıp, benim gibi saf ipekten dokunmuş erkekleri

tavlatıyormuş.Yahu geçmişe gönderildim diye seviniyordum ama boşunaymış. Sen kalk taa,

İstanbul Harem’den geçmiş tüneline bilet al heyecan ara. Başına burada da bir çöl

eşkıyası... Üstelik gay eşkıyası çıksın da karı avlayayım derken; öküz kadar çirkin, ayı

gibi kıllı, pis göbekli bir adamın koynunda sabahla! Yaa şaşırdınız değil mi? Ee, bende bir

başkasından duysaydım bu olayı dilimi dişlerdim vallahi! Herneyse giden gitti. Arkamızı

duvara değil paslı çiviye dayadık. Ama gelgelelim bu aç oğlu aç! Bana aşık olduğunu

söyledi... Yalvardım yakardım, ıhh vazgeçmem de geçmem dedi durdu.

Süngü bakışlarıyla karşımda uzanırken "ben uyuyacağım sabaha hazır bekle dedi.Derilip

yattı. Yattı yatamayasıca döşeğine lakin ben ne uyyabildim, ne doturabildim.Emekleyerek

sabahı demledim.

Şimdik sabah ezanı okunuyor. Hoca minarede Allah_u ekber diyor. Ah ulan hatun cilveli

oynak karı yaktı beni dostlar yaktı! Biraz sessiz durun da şu dış kapının anahtarını

aşırmaya çalışayım şişhane göbekli herifin yastığının altından. Şiişt!

Yavaş olun, ne gülüyorsunuz be. Aha bakın... sesinizi duydu da yataktan doğruldu

işte.Yandım anam yandım çayıra mı salacak beni acaba , ya da umumhaneye mi satacak

Allah bilir. Cezalısınız ses çıkarıp onu uyandırdınız. Şimdi perdeleri kapatıyorum canım ne

zaman isterse o zaman açıp gerisini sizlere anlatıyorum. Haydi kaybolun bakayım a

düşmanlar...

- Deli Derviş’in Başı Beladan Kurtulacak mı?-

_Oo, meraklı dostlarım hoş geldiniz , selamünaleyküm... Buyrun buyrun içeriye girin.

Yalnız sessiz ve dikkatli olun bizim çöl ayısı Açver , sizi görmesin.Yoksa benim gibi sizin

de başınız beladan kurtulmaz. Hah şimdi kaldığım yerden anlatmaya devam edeyim, lafımı

kesmeden dinleyin...

_Geberesice Açver , beni kendine köle etti. Yedim mi şimdi feleğin kelek kavununu...

Öğlen için misafirleri gelecekmiş , uyanır uyanmaz iki koyun kesmemi emretti. Hayatımda

tavuk kesmedim bana koyun kes dedi. Bir çare bulmalıydım ama ne?.. Aklımın teyyare

defterini açıp yaprakları çevirdim... Nihayet bir sayfada kaldım.’ Ulan bu fikir hiç de fena

değil’ deyip kolları sıvazladım. Bahçeye çıktım. İki ağaç dalı kesip, uçlarını sivrilttim.

Bir leğene kaynar su döktüm. İçine de epeyce kaya tuzunu boşalttım. Sivri uçlu dalları alıp

koyunlar oulunduğu ahıra girdim. Zavallı hayvancıklar kendi kendilerine meleşiyorlardı.

İçlerinden iki tanesini alıp, bahçe ortasına bıraktığım su dolu leğenin yanına götürdüm.

Koyunların ikisini de suyun içine iteleyiverdim. Başladılar mee meee meeee! Susun dedim

susmadılar.Kulaklarını çekiştirdim, daha beter azdılar. Onlar tepindikçe sular yüzüme

gözüme fışkırdı. Gözlerimin içi tuzlu su yüzünden acıyla yanmaya başladı ki işte o zaman

da ben başladım imdat ! diye haykırmaya...

O esnada Açver, köşk denilen çardak altında sabah kahvesini yudumlayıp, nargilesini

tüttürüyordu. Hizmekarlardan birine "ne oldu bu Derviş’e git bak

hele" deyip yanıma kılıksız, tüysüz karı suratlı Bezgir’i yolladığında hâlâ bağırıyordum.

Koyunlar leğenden çıkıp bahçede kaybolmuşlardı.Bezgir;

Beni o halde görünce acımış olacak ki , kolumdan tutup odama götürdü.Üzerimdeki

giysiler sırılsıklamdı. Bana peştemale benzer bir şey verdi üzerime doladım.Tam o

çıkarken, bizim ayı Açver odadan içeriye hışımla girdi. Gözleri baykuş gözü gibi acayip iri

ve korkunç bakıyordu. İçimden işte şimdi halim fena’ diye düşünürken... Yanıma yaklaşıp

yanaklarımdan makas almaz mı... Niyetini bozmuştu anlaşılan bana doyamamıştı. İçeride

pis bir sessizlik vardı. Onun nefes alıp vermesi mideme kramp gibi sancı saplıyordu. Daha

fazla dayanamayıp ayağa kalktım, yüzüne tam da o korkunç suratına gözlerimi mimleyip;

"Bana bak çöl ağası, ya bir an evvel beni serbest bırakırsın yoluma giderim. Ya da ..."

"Höşşt! Sen bu lafının üzerine bir acı biber ye de otur bakalım! Bana emir mi veriyorsun ha

deyyuz sultan!"

Ödüm bağırsaklarımı delecekti, korkudan altıma kaçıracıktım da susuverdim. Hamamda

deli var kaç. Diye içimden söylenirken , eliyle otur işareti yaptı ve...

"Bugün Mestan Dede ve torunu Güldiken gelecek. Ziyafet için koyun kes dedik

beceremedin... Hem o leğenin içini neden doldurdun, kaya tuzlarını bocalamışsın bre

kafasız!" Celallenmişti ama ben de deliliğime leke sürdürtemezdim. Sesimi yükseltip;

" Ben kasap değilim. Bugüne kadar tavuk bile kesmedim... Koyunları tuzlayıp , susuz

bırakacaktım kendi kendilerine ölüvereceklerdi. Ben de onları kesmekten

kurtulacaktım diye söyledim her şeyi. Söylemez olaydım .

Dilime dikenler bataydı da, o lafı demez olaydım. Bizim çöl ayısı Açver, küplere bindi.

Ortada ne var ne yok kırıp geçirdi. Bezgir, onun bağrışını duyunca bir koşuda Hannine

dedikleri yaşlı kadını sırtına atıp getirdiğinde . az bir şey sakinleşmişti...

Hannine, dedikleri kadın. O civarda hastalara şifa dağıtan yaşlı ama cin biriydi... İlk

geldiğim gün yemek ziyafetinde benim karşımda oturmuş, cılız bedenini umursamadan

gözlerini yüzüme istifleyip , gözlerime derin derin bakmıştı. O akşam Açver ayısı onun

hayat hikayesini anlattığında çok şaşırmıştım...Meğersem bizim bu Hannine, gençliğinde

erkek gibi giyinip, çöl eşkıyalarıyla tüccarların yolunu keser,soygun yaparmış.İçlerinden

hangi erkeği beğenirse de atının terkisine bindirip yallah evine götürürmüş. Amma öyle bal

kaymak yesin diye değil haa... Zavallı adamları yatağına attıktan sonra köle gibi

çalıştırıp , en son hadım edermiş... Bu Açver’in de erkekliğini bozan Hannine’ymiş. Nerden

biliyorsun? diye soracaksınız biliyorum. O halde söyleyeyim... Bunu yemekten sonra o gece

uyumam için yatağımı hazırlayan Bezgir kulağıma fısıldamıştı.

Şişşt! Sessiz olun Hannine, içeride ve yine bana bakıyor... Allah sonumu hayırlara erdirsin.

Bu kadının bakışlarını hiç beğenmedim.

Bana niye öyle bakıyor ki? Hım...Nee!? Yoksa... Yoksa beni de... hadım etmeyi mi

düşünüyor bu cadaloz karı! Tabi yaa, daha önce nasıl düşünemedim... Yok yok daha fazla

kalamam buradan hemen kaçmam lazım. Bunların niyeti kötü. İkisi dip dibe oturdular, fısır

da fosur kulaktan kulağa konuşuyorlar. Ne yapsam , nasıl bir plan uygulasam da

erkekliğimi kurtarsam... Şimdi canım çok sıkkın, karşımdan çekilip gidin de başımın

çaresine bakayım. Kaçış projeleri hazırlayayım. Haydi sağlıcakla kalın şimdilik...


Nurcan Talay
14.07.2009

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir deli dervişin maceraları Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir deli dervişin maceraları yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bir Deli Dervişin Maceraları yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
HarunOzbek
HarunOzbek, @harunozbek
5.3.2010 12:17:11
10 puan verdi
Çok hoş çok güzel bir yazı tebrikler.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL