33
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3595
Okunma


Nurgül karşı duvarda asılı olan saate bakarak, yanındaki seleden aldığı penyeyi makineye verip, hızlıca pedala basmıştı. Düşündü; ‘bu gidişle delireceğim. Babamın dedemi öldürdüğü gibi, ben de babamı öldürmeden doktora gitmeliyim. Evet evet ! Hem de hiç vakit kaybetmeden gitmeliyim!’
Elindeki penyeyi seleye fırlatıp, kararlı adımlarla yerinden kalkarak, ustabaşının odasının önüne gelmişti. Yüreği heyecanla çarparken, kapıyı yavaşça tıklatıp beklemeye başlamıştı. İçerden, ‘gel’ sesini duyunca, kapıyı açıp içeriye girdiğinde, ustabaşı Zehra Hanım, yeni başlayacakları işin modelini inceliyordu. Nurgül:
-Ben doktora gideceğim; bir saat izin istiyorum.
Zehra Hanım, dikkatle Nurgül’ün gözlerine bakarak:
-Neyin var Nurgül?
Ben deliriyorum diyemedi:
-Son günlerde baş ağrılarım arttı. Muayene olup, neyim var öğrenmek istiyorum.
Elindeki işi, masaya bırakan Zehra Hanım:
-Tamam! Geçmiş olsun. Gidebilirsin.
Nurgül soyunma odasına giderek üstünü değiştirip, yola çıkmıştı. Biran önce gidip, sırasını alarak muayene olmak, akşam eve çok geç kalmamak istiyordu.
Sıranın kendisine gelmesiyle, sıkıla sıkıla doktorun odasına girdiğinde:
-Hoş geldiniz Nurgül Hanım. Şöyle karşımdaki koltuğa oturabilirsiniz.
Doktor Hanım, kumral saçlı, orta boylu, hafif tombul, sevimli bir kadındı. Doktorun sıcak tavırları, çekinerek odaya giren Nurgül’ü biraz rahatlatmıştı.
-Anlat bakalım Nurgül, seni ne ve kimler üzüyor.
Elindeki çantanın sapını çimdiklerken, nereden başlayacağını bilemeyen Nurgül:
-Nereden başlasam, nasıl anlatsam ki?
-Hiç acele etme. En başından başla. Seni sonuna kadar dinlemeye hazırım. Bir süremiz yok. Rahatla ve anlat kızım.
Doktorun O’na kızım demesi, Nurgül’ü biraz daha rahatlatmıştı. Nurgül, yirmi beş yaşında, esmer, uzun boylu, çok zayıf bir kızdı. Kendisinden başka, dört kardeşi daha vardı. Evin en büyüğü Nurgül idi. En başından anlatmanın daha iyi olacağına karar verip, ta babasının gençliğinden anlatmaya başlamıştı:
-Doktor Hanım, benim ailem kök aileydi. Babam dedem ve biz çocuklar, hep beraber yaşardık. Babam yaradılış itibariyle zayıf karakterli bir insandı. Hiçbir işi kendi başına yapamaz, bu yüzden dedemle sık sık kavga ederler, annem ve biz çocuklar kavganın içinde kalırdık. Babam sinir hastası olup, her şeyi kırıp dökmeye başlamıştı. Zavallı anneme, yapmadığı eziyeti bırakmamıştı. Annemin ise, ne gidecek bir ailesi, nede geçimini sağlayacak bir işi yoktu. Mecburen babamı ve attığı dayakları hep sineye çekti.
Nurgül çantasından bir kâğıt mendil çıkarıp, burnunu sildi. İki tarafına bakındı. Söyleyip söylememek arasında biraz bocaladı ve:
-Babam tamamen delirip, bir tartışma anında dedemi istemeden öldürdü. Deli raporu olduğu için ceza almadı. Annem ve biz, beş kardeş, ölüm korkusuyla yaşamaya başlamıştık. Evimizde kavga eksik olmuyordu. Babam ve annem sürekli tartışır ve kavga ederlerdi.
Ben bu kavgalardan bıkıp, evliliğin bir çıkış olacağını düşünerek, ilk önüme çıkanla evden kaçtım. Benim aile durumumu bilen bu hain kişi, benim duygularımla oynadı ve bana resmi nikah yapmadı. Evimizde yaşadığım kavgaların aynını burada yaşamaya başlamıştım.
Bu evliliğim ancak yedi ay sürdü. Tekrar baba evine döndüğümde ise, hamileydim. Bütün zorluklara katlanıp, çocuğumu doğurdum. Şimdi annemin altı çocuğu olmuştu. Zavallı annem, benim çocuğuma da bakmak zorunda kaldı. Ben bir işe girdim ve çalışmaya başladım.
Evimizdeki kavgalar hiç bitmediği gibi, artarak devam ediyordu. Benim yaşadıklarımı, şimdi üç yaşında olan oğlum yaşıyor, psikolojisi bozuluyordu. Ben hiçbir şey yapamıyor, sadece annem için çok üzülüyordum. Aklını yitirmek üzereydi.
Babam aldığı ilaçların etkisiyle, sabaha kadar konuşur olmuş, annemin ise, bozulan sinirlerinden dolayı, kulakları tek kelime duyacak gibi değildi. Ben, kardeşlerim ve benim çocuğum ortada kalıyorduk. Çocuğumun babası ise, kılını bile kıpırdatmıyor, çocuğumun hiçbir ihtiyacını karşılamıyordu.
Ben ise, yaşım yirmi beş olmasına rağmen, evden işe, işten evdeydim. Bütün duygularımı bastırmış, ne sevgi, ne aşk hiçbir şey yaşamadan, ot gibi yaşayıp gidiyordum. Tek yaptığım, ellerimi açıp, babamın iyileşmesi için dua etmekti; ama babam hiç iyileşmedi. Her gün daha kötüye gitti. Aldığı ilaçların etkisiyle, kolunu bile kıpırdatamaz olmuş, her ihtiyacını annem karşılıyordu. Yemeğini yedirmeyi, banyosunu yaptırmayı, hatta tuvalete bile annem götürüyordu. Zavallı annem! Ne acılar çekti de, bizi bırakıp bir yere gitmedi. Zaten gidecek bir yeri de yoktu.
Şimdi babam ayakta zor duruyor. Çenesi hâlâ çok sağlam ve sabahtan akşama, akşamdan sabaha konuşuyor. Annem ve ben yakında delirmek üzereyiz. Hele küçük çocuğumun ruh sağlığını düşündükçe, babamın dedemi öldürdüğü gibi, ben de babamı öldürmek istiyorum. Ben ne yapacağım Doktor Hanım? Ben katil olmak istemiyorum! Ben delirmek istemiyorum! Bana yardım et!
Emine /23/02/2010
Öykü yaşanmıştır.