5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1965
Okunma

(Anlatılanların hepsi yaşanmıştır.)
Çocukluğumun saklandığı iki katlı, aşı boyalı, o zamanlar devasa olan ev; şimdi ufalmış, giden yıllarla boynunu bükmüş, epey bir yaşlanmıştı.
Ziyaretine gittim kadim dostun. O kadar özlemiştim ki geçmiş yıllarımı, hepsini orada bulacağımdan emindim. Selamlaştık önce aşı boyalı evle, sonra dayanamayıp sıkıca sarıldık birbirimize. Yavaşça bana doğru eğildi ve gözümden akan yaşları sildi. ”Rüyalarında seslendim hep sana, nerelerdeydin” dedi.
Evin yanındaki üzüm ağacı, kurumuş, saçı sakalı ağarmıştı. Eski dosta merhaba dedim. Küsmüştü bana, konuşmadı. Dokundum kuru bedenine, eski zamanlardaki gibi başımı okşadı ve hüzünle gülümsedi.
Eski ve yer yer paslanmış demir kapının ayak üstü hal hatırını sordum ve hemen, heyecanla içeri girdim.
Yanımda buruk kalbim, birbirimizin elini sıkıca tutarak, tüm odaları tek tek dolaştık. Duvarlar üzerime eğildi aniden. İrkildim ... Fısıldadıklarını duydum. Eskilerden bahsediyorlardı hep bir ağızdan, acı tatlı hatıralardan. Gülümsedim
“Neden yalnız geldin” dediler. Cevabını veremedim. Üzüntüyle başımı öne eğdim.
Gözyaşları dökülürken odaların duvarlarından, benim gözyaşlarımla karışıp, buharlaştı sonsuzlukta.
Sürekli uyuyan, uyansa da beni tanımayacak merdivenlerden çatı katına çıktım usulca. Babamdan kalan 45’lik plaklara seslendim. Cevap veren olmadı. Sanırım benden saklandılar.
Küçük pencerenin yanına oturup, dışarı izlemeye koyuldum. Derken çocukluğum geldi yanıma. Ağlıyordu. Çok yalnızmış burada. En sevdiğimiz çikolataları getirmiştim
Afiyetle bir çırpıda yedik. Sonrada üzülmesin diye evcilik oynadık.
Kardeşimin doğduğunda hediye getirdiği pembe plastik fincan takımında çay içtik hayali.
Sonunda gitme vakti gelmişti. Çocukluğum tekrar yalnızlığına düşeceği için çok üzüntülüydü. Ağlamasın diye yaptığım tüm teselliler nafileydi
“Yine gel ne olur “dedi.
Dedim ki ona :
“Uzaklara gidiyorum, okyanus ötesine, gelemem. Hem artık buranın sahipleri değişecek. Sen de ait olduğun yere git... Buraya başka çocuklar gelecek”
Vedalaştık gözyaşlarımız karışarak. O’nu çok sevdiğimi ve asla terk etmeyeceğimi söyledim, yemin verdim. Az da olsa sakinleşip, rahatlamıştı. Usulca dokundum yanağına ve sevgiyle öptüm.
Duvarlar hala fısıldayarak kendi aralarında konuşuyorlardı.
“Gidiyorum ben“ dedim. Bir kez daha sarıldık tek tek.
Dışarı çıktım anıların ağırlığı sırtımda
“Üzüm ağacı, aşı boyalı ev! Hoşça kalın” dedim
Ardıma bile bakmadan, buruk kalbimle yürüdüm, gittim.
Banu Uludağ