15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2767
Okunma

Mustafa, güçlükle uyuduğu uykusundan, acıyla kıvranarak uyandığında, kan ter içinde kalmış, çamaşırlarının ıslanmadık yeri kalmamıştı. İnleyerek başını karısına doğru çevirip baktığında, genç karısının beyaz bacakları, beline kadar sıyrılan pembe geceliğinin altından çıkmış, sere serpe yatıyordu. Bir kolu kocasının üzerindeydi. Mustafa, acıdan inleyerek karısını uyandırmaktan korktuğu için, derin derin nefes almaya başlamış, her nefesi ciğerine hançer gibi batmaya, derin acı duymaya başlamıştı.
Daha fazla çektiği acıya dayanamayarak, karısının kolunu üzerinden alıp, yavaşça çarşafın üzerine bırakmış, uyandırmamak için azami güç sarf etmişti. Öğle derin inliyordu ki:
-Ağrıların yine mi başladı? Ne geçmez bronşitmiş bu; anlamadım gitti. Sen bu doktoru değiştirsen iyi olacak Mustafa. Bir yılda bronşit geçmez mi Allah aşkına ya!
Mustafa acıdan konuşamıyor, sadece inliyordu. Duvarın yanındaki beşikte yatan, altı aylık oğluna bakınca, geçmişi film şeridi gibi gözünde canlanmıştı. İki kızından sonra çok istediği oğula kavuşmuş ve hiç bir adı oğluna münasip görmeyerek kendi adını oğluna vermişti.
Mustafa henüz yirmi sekiz yaşındaydı. Karısı Zeynep’le, ilkokul sıralarında anlaşmışlar, herkesin karşı çıkmasına aldırmayarak, on sekiz yaşına gelmeden, kaçarak evlenmişlerdi.
Mustafa, güçlükle karısına cevap vermeye çalıştı:
-Yarın tekrar gideceğim doktora. Bu defa film çekmesi için zorlayacağım. Çekmezse başka doktora gideceğim.
Zeynep yataktan kalkarak, kocasının ıslak çamaşırlarını değiştirmesine yardım edip, terden ıslanan yastığını ters yüz ederek tekrar kocasının yanına yatmıştı.
Kocası ise, yatakta uzunca bir süre inledikten sonra, sabaha karşı uykuya dalabilmişti. Sabah erkenden kalkarak, hafif bir kahvaltıdan sonra, ilaç torbasını eline alıp, şehre giden dolmuşa yetişmek için aceleyle evden çıkmıştı.
Hastaneye gelince, kalabalıkların arasında sıraya girip muayene fişini alınca, doktor odasının kapısında, sıranın kendisine gelmesini beklemeye başlamıştı. O kadar yorgun ve bitkindi ki, ancak duvara yaslanarak ayakta durabiliyordu. İçerden, ‘kırk beş numara gelsin’ deyince, doktorun odasına girip, derdini anlatmaya başlamıştı.
-Doktor Bey, bu ilaçlar bana iyi gelmedi. Günden güne kötüleşiyorum. Ben film çe….
Çektirmek istiyorum diyecekti ki, doktor sözünü bitirmesine izin vermemişti:
-Ne filmi? İlerlemiş bronşit! Başka bir şeyin yok! Ben şimdi senin ilaçlarını değiştiririm, bir şeyin kalmaz!
Diyerek, önündeki mavi kalemlikten bir kalem alıp, reçeteyi yazmaya başlamıştı ki:
-Ben ilaç istemiyorum. Bu defa film çektirmek istiyorum doktor bey.
Doktor elindeki kalemi hızla masaya çarparak, karşısındaki, bir deri, bir kemik kalmış, gözleri iyice çukurlaşıp feri sönmüş adama, öfkeyle:
-Tamam! Her önüme gelene film çektireyim! Nerede bu yoğurdun bolluğu ha! Al şu kağıdı, röntgen odasına git, akciğer filmi çektir ! Bir şey çıkacağından da değil ya…
Elinde kağıtla film odasına giren adama, görevli:
-Soyun! Üzerinde metal bir şey kalmasın. Hazır olunca şu masaya yat.
Adam titreyerek soyunmuş, güçlükle masanın üzerine çıkmıştı. Titremekten, masada tam olarak duramıyordu. Röntgen görevlisi, görevini yapmakta oldukça zorlanmıştı.
Öğlenden sonra çıkan filmi alıp, tekrar doktor odasına gittiğinde, doktor filmi ışığa tutup dikkatlice incelemeye başlamıştı. Gördüğü manzara karşısında bir an irkilse de, çabuk toparlanıp, o sert tavrını hemen takınmıştı. Adamın yüzüne bakıp:
-Bak Mustafa, bu filme göre, sende ciğer falan kalmamış. Birkaç ay ancak yaşarsın. İlaç falan içip kendini zora sokma. Hastane hastanede dolaşıp vakit öldürme. Git evine. Çocuklarının yanında geçir son günlerini. Öleceksen evinde öl yani…
Mustafa biran irkilip ne diyeceğini şaşırmıştı. Birkaç aylık bir ömre ne sığardı ki… Daha fazla titremeye başlamıştı. Sonra kendine gelip:
-Hani bronşit diyordun ya! Nasıl bronşit bu böyle?
-Ne bronşiti adam! Ben de insanım, yanılamaz, hata yapamaz mıyım? Sen kanser olmuşsun dedim kibarca, anlamıyor musun sen! Artık tedavi için çok geç. Dışarıya çıkar mısın! Sırada bekleyen hastalar var!
Mustafa üzgün… Bitkin. Olduğu yere yığılmamak için, duvara tutunarak dışarıya çıkmıştı. Doktor arkasından bağırıyordu:
-Size sigara içmeyin diyoruz. Kaz kafalı herifler! İşte böyle kanser olursunuz! İçmeyeydiniz!
Durağa kadar üç dört yerde dinlenmiş, beş dakikalık yolu yarım saatte ancak gelebilmişti. Eve geldiğinde, karısı doktorun ne dediğini merak etmiş, hemen soru yağmuruna tutmuştu Mustafa’yı:
-Doktor ne dedi Mustafa?
-…………….
-Doktor ne dedi Mustafa! Susma be adam! Çatlatma beni!
Mustafa, biraz sustu. Yutkundu. Önüne bakarak:
-Ben kanser olmuşum.
Karısı bir çığlık kopardı. Öğle çok bağırmıştı ki, komşuları duyup gelmişlerdi. Komşularda, Mustafa’nın kanser olup, birkaç ay ömrü kaldığını öğrenince, kendilerince çareler üretmeye başlamışlardı. Komşusu, Ahmet Efendi:
-Bak ne deyeceğim Mustafa, sen neden hep aynı doktora gidiyorsun? Hastanede, branşında uzman bir kadın doktor var. Ona gitsene bir kez de. Çok iyi bir doktor diyorlar. Kaç kişiyi iyileştirmiş. Yarın ben seni alıp, O’na götüreceğim. Sen hiç üzülme komşu. İyi olacaksın Allah’ın izniyle.
Ertesi gün Mustafa, Ahmet’le birlikte tekrar hastaneye gidip, Doktor Yeşim Hanım’a fiş alarak, muayene olmak için girdiklerinde Doktor:
-Buyurun, neyiniz var?
Mustafa elindeki röntgen filmi Doktora uzatıp:
-Yaşamak istiyorum Doktor! Yaşamak!
Röntgen filmini iyice inceleyen Doktor, Mustafa’ya:
-Neden daha önce gelmedin Mustafa?
-Bir yıldır her ay geliyorum. Bana bronşit demişti Ali Bey. Bu filmi çekincede, birkaç aylık ömrün kalmış, öleceksin. Git evinde öl dedi.
Doktor Yeşim duyduklarına inanamadı, ama yinede ‘ondan her şey beklenir’ diye düşünmeden edemedi:
-Allah’tan ümit kesilmez. Ben seni hastaneye yatıracağım. İnşallah iyi olursun Mustafa. Moralini bozma sen.
-İnşallah Doktor Hanım. Küçük oğlum altı aylık, bana ihtiyacı var.
Mustafa ağlamaklı olmuş, konuşamıyordu. Yeşim Hanım uzun zamandır akciğer kanseri üzerinde araştırma yapıyordu. Artık araştırmasının sonuna doğru gelmişti. İçinden ‘inşallah sana yetiştirebilirim Mustafa. İnşallah çok geç kalmamışızdır’ dedi.
Yeşim Hanım eve geldiğinde, bebeğinin bakıcısı O’nu kapıda karşılamıştı. Altı aylık bebeği vardı. Kocasıyla anlaşarak evlenmişler, beş yıl çocuk yapmamışlardı. Yeşim, başladığı araştırmayı bitirmek istiyordu. Bu araştırması için, çalıştığı hastaneye şart koşmuştu. Kendisine destek verirlerse,’ hastanede çalışmayı kabul ederim.’ Demişti ve istediği desteği aldıktan sonra işi kabul etmişti. Bebeğiyle biraz ilgilendikten sonra, tekrar hastaneye gidip, gece geç saatlere kadar orada çalışıyordu.
Çalışmaları son aşamasına gelmişti. Kocasının çocuk yapma ısrarlarına dayanamayıp, çocuk yapmaya karar vermişti, ama bebeğine dört aylık hamileyken, kocasını bir trafik kazasında kaybetmişti. Bebeğini yalnız büyütüyordu. Bıraktığı çalışmasına, son zamanlarda tekrar hız vermişti.
Bu gün Mustafa’yı görünce, çalışmasına ara verdiği için kendine çok kızmıştı. ‘Birkaç çocuk daha yetim kalacak’ diye iç geçirmiş, ama bu düşünceleri hemen aklından kovmuş, laboratuara koşup deli gibi çalışmaya başlamıştı. Denek fareler, ağır ağır iyileşme belirtisi göstermeye başlamışlardı. Saatine baktığında, gecenin ikisi olmuştu. Yorgun ve bitkin bir şekilde Mustafa’yı düşünerek uyumaya çalışmış, Mustafa’nın sözleri kulaklarında çınlıyordu. ‘ Yaşamak istiyorum! Yaşamak istiyorum!’ ‘Yaşayacaksın Mustafa’ diyerek, yaptığı çalışmanın son aşamada olduğunu, işe yaraması için dua ediyordu.
İki gün sonra Mustafa hastanede iyice fenalaşmış, gece hastaneden kaçmak için sık sık yatağından kalkmaya çalışmıştı. Durmadan bağırıyor, yatağından kalkıp kapıya can havliyle koşuyordu:
-Bırakın beni! Ben evime gitmek istiyorum! Bırakın beniiiiii!
Yatakta tutmakta zorlanan görevliler, durumu nöbetçi doktora bildirdiklerinde, yatağa bağlayın’ demişti.
Yeşim Hanım, son çalışmalarını yapmış, deneklerini tekrar gözden geçirdiğinde, tamamen iyileştiklerini görüp hayretle çığlık atmıştı: ‘Başardım! Mustafa başardım!’
Heyecanla Mustafa’nın odasına koştuğunda, Mustafa yatağa bağlı, son nefesini veriyordu. Elinde ilaçla öğlece kalakalmıştı Yeşim Hanım. Gözünden akan yaşlar Mustafa’nın yüzüne
Yağmur gibi düşüyordu.
Hasta bakıcı Ali Bey’e, Yeşim Hanım’ın geldiğini, Mustafa’nın yanında olduğunu, söyleyince, O’da Mustafa’nın odasına giderek, Yeşim Hanım’a:
-Kurtuldu mu hastan? Yatak israfı… Sana ölecek dedik!
Öfkeyle Ali Bey’e bakan Yeşim Hanım:
-Defol! Allah’ın belâsııııı!
Doktor Ali, hiç istifini bozmadan, geldiği gibi odadan çıkıp gitmişti.
Emine /27/01/2010