2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
905
Okunma

Ülkemiz, “eğitim, sağlık… vb.” birçok alanda, paralıların yaşayabileceği bir yer haline getirilirken, hızla ve daha büyük başka bir bölünme ile sarıp sarmalanıyor.
Farkında mısınız? Sadaka alan ve veren el arasında ki uçurum, büyüdükçe büyüyor.
Nerdeyse, parası olanlar, parası olmayanlardan izole edilmiş durumdalar…
Özellikle büyük şehirlerde gurupların, yolları ve mahalleri bile ayrıldı, “eğlence mekânları, lokantalar, kafeler, alışveriş merkezleri, tıpkı hastaneler gibi” sınıflandı…
Zaten insanlar arasına, en büyük nifak tohumu da parayla ekilmez mi?
İşte en tehlikeli bölünme de bu!
Ülkemizde, bu kadar farklı ve şaşalı yaşamlar ve adaletsiz paylaşımlar göz önündeyken, işçileri terbiye etme çabasıyla olup biteni görmezden gelmek, tehlikeli bir gidiş değil mi?
Ağaçların bile üşüdüğü bu günlerde, yüzlerce “tekel işçisi” sokaklarda… inançla mücadelelerini sürdürüp, davalarına sahip çıkıyorlar.
Tıpkı, “haklı oldukları konuda” inançla dik bir duruş sergileyen, eczacılar gibi…”
Aslında beni en çok korkutan, açılım gerginliği ile yaşanabilecek bölünme ve sokaklarda başlayan öfkenin bütün ülkeye yayılmasıydı.
Neyse ki, kış mevsiminin soğuk sesiyle sokaklarda ki bu resim(!)şimdilik sindi…
Derken, başka bir ses ve başka bir gerginlik, üstelik fazlasıyla kışkırtan bir tablo ile karşımızda…
Tekel işçilerinin yüreği o kadar büyük ki, soğuk bile titretmiyor.
Onlarda, dayanışma içinde topyekûn sokakta.
Elbet aralarında, bıkıp, yorulan vardır ama yürek meselesi işte! Arkadaşlarını terk etmiyor… “Yakın zaman da, birlik içinde yan yana olamayan, arkadaşlarını sokakta yalnız bırakan doktorların dikkatine!”
-----Kıssadan hisse;
Büyük İskender, büyük filozof Aristo’ya bir mektup yazıp sorar:
- Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?’’, Ülkenin ileri gelen insanlarını, Sürgüne mi göndereyim?
Hapse mi atayım? Kılıçtan mı geçireyim?
Uzun bir aradan sonra Aristo’dan cevap gelir:
Kadim dostum Büyük İskender, mektubunu aldım. Sana onca senenin dostluğuna istinaden âcizane tavsiyem:
‘’Sürgüne gönderme!..’’ , ‘’Toplanıp sana karşı başkaldırırlar’’
‘’Hapishanelere doldurma!..’’, ‘’Militan olur kontrolden çıkarlar’’
‘’Sakın öldürme!..’’, ‘’Ondan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür tahtını sallarlar…’’.
Dedikten sonra çözüm olarak şöyle yazar:
‘’- İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin. Birbirleriyle savaşınca, hakem olarak kendini kabul ettireceksin. Ama anlaşmaya giden bütün yolları da tıkayacaksın!’’
Her yerde bölünme yaşanırken, bu sefer “hakem!” eczacıları ve tekel işçilerini “çözümsüzlükte” bölemedi.
İşte burada olayın birlik ve beraberlik boyutu, aldığı destek çok önemli…
Esip gürleyip, meydanlarda bir avuç insanı toparlayamayanlar, bu size de bir ders!
Demek ki, yaptığınız mücadeleye insanlarınızı inandıracaksınız…
Bakın bakalım o zaman, yağmur, kar insanı korkutur mu?
Ben, tekel işçilerinin ve eczacıların duruşuna ve gittikçe sarıp sarmalayan rüzgârlarına dikkat çekmek istiyorum.
Hem hükümet, hem de muhalefet “bu rüzgârı” ciddiye almalı…
“Konu, yoksulluğun ayak sesleri ve paranın yarattığı bölünme.”
Bu sefer öyle bir sona gireriz ki, ne İskender "düğümü" çözebilir, nede Aristo’nun aklı ile kırk adım gidebilirsiniz.